5.3

495 39 69
                                    

Luther: Adamın üstüne düşmüş olmalı.

Zoey: Five.

Luther: Hey Five.

Luther onu sertçe dürttüğünde Five irkildi ama gözleri kapalıydı.

Five: Zoey.

Zoey: Five, burdayım bitanem.

Five: Gitme, çok canım yanıyor..

Kendi kendine sayıklıyordu. Diego ve Allison dışarı çıkınca onlara döndüm.

Luther: Diego, iyi misin?

Diego iyi olduğunu belli edercesine kafasını salladı. İkisinin de gözü Five'dayken ben Five'ın sayıladıklarını dinliyordum.

Five: Beni seçmedin.

Zoey: Five, beni duyuyor musun? Özür dilerim.

Five: Su..

Dediği şeyle etrafıma bakındım Allison'ın bana baktığını fark edince gözlerim onda kenetlendi.

Zoey: Su.

Luther ve Allison içeri gidip bir kaç dakika içinde su getirdi. Şişenin henüz açılmamış kapağını açıp Five'ın dudaklarına değdirdim ve yavaş hareketlerle bir kaç yudum su içti.

Diego: Çocuklar.. Sanırım eve dönmeliyiz.

İçeriden gür sesli bağırmalar gelince Five'a döndüm.

Luther: Ben onu taşırım.

Cevap vermeme kalmadan Five'ı kucağına aldı. Hepimiz onun arkasından koşarken,

-Evet koşarken, çünkü artık bizi eve ışınlayacak bir Five'ımız yoktu-

adamlar bizi fark etmemiş olacak ki sesler yukarı çıkıyordu. Yaklaşık yarım saat sonra eve yaklaştığımızda Five uzun süren sessizliğinden sonra yeniden konuşmaya başlamıştı.

Five: Zoey.

Luther: Hayır Five, maalesef Luther.

Five: Ne oldu bana?

Luther: Hatırlamıyor musun?

Five: Hatırlasam neden sorayım?

Luther: Ah, harika. Fabrika ayarlarına merhaba de Five.

Five: Bırak beni seni gerizekalı.

Luther: Tabiki.

Luther Five'ı anında bıraktığında Five yere ciddi anlamda yapışmak üzereyken ışınlanarak yanıma geldi. Ne olduğunu ona özetledikten sonra bizi eve ışınladı. Odalara dağılacağımız sırada Henry arkamızdan bağırarak konuşmaya başladı.

Henry: İşte o lanet olası da geldi! Bak Klaus! Bu o,

Five yorgun ve bi o kadar şaşkın gözlerle onu izliyordu.

Henry: annemin katili!

Five'a doğru bir kaç adım attığında Diego beni ondan korumak için kenara çekti.

Henry: Sen.

İşaret parmağını Five'ın göğüsüne bastırdı.

Henry: Benim. Annemi. Öldürdün. Five Hargreeves.

Five'ın gözleri hayal kırıklığı ve dikkatle yüzünü inceliyordu.

Klaus: Aman tanrım çok duygusal..

Diego: Klaus sen.. Sen sarhoş musun?!

Klaus: Ben sarhoş değilim dünya fazla normal Diegoo.

Zoey: Henry de mi içti?! Kahretsin!

Henry: Eğer beceriksiz gibi adamların burnunun dibinde ışınlanmasaydın annem yaşıyordu.

Five gözlerini ondan hiç ayırmadan boğukça konuştu.

Five: Haklısın Henry, benim hatam. Özür dilerim.

Ağlamamak için kendini sıktığı cümlelerin arasında yutkunmalarından belliydi.

Zoey: Five, sarhoş. Ne dediğini bilmiyor.

Henry: Özür dilersin öyle mi? Özür dilersin öyle mi Five!? Özür dilemen neyi düzeltecek söylesene! Annem geri gelecek mi?!

Five'ın göğsüne geçirdiği yumruk beni yerimden kaldırırken Five hiç oralı değildi.

Henry: Hayır! Çünkü o öldü! Duydun mu beni!? Annem öldü Five! Annemiz senin yüzünden öldü!

O kadar sert vuruyordu ki Five geri geri sendelemeye başlamıştı.

Zoey: Henry yeter.

Henry: Senelerdir onu korudum! Ama sen.. Daha bir ay bile olmadan öldü! Senin yüzünden! Senin peşindeki belalar yüzünden!

Five'ın sırtı sertçe duvarla buluştuğu anda gözünden birkaç damla yaş süzüldü.

Zoey: Henry yeter kes sesini!

Kolundan tutup çekeceğim sırada Five beni durdurdu.

Five: Bırak Zoey, kinini kussun.

Zoey: Five, kafası yerinde değil. Gerçekte böyle düşünmüyor.

Five: Hayır..

Yaşlı gözleri benimkilerle buluştu.

Five: Tam da böyle düşünüyor.

🍭🦾

𝖉𝖆𝖗𝖑𝖎𝖓𝖌 5&8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin