Luther: Adamın üstüne düşmüş olmalı.
Zoey: Five.
Luther: Hey Five.
Luther onu sertçe dürttüğünde Five irkildi ama gözleri kapalıydı.
Five: Zoey.
Zoey: Five, burdayım bitanem.
Five: Gitme, çok canım yanıyor..
Kendi kendine sayıklıyordu. Diego ve Allison dışarı çıkınca onlara döndüm.
Luther: Diego, iyi misin?
Diego iyi olduğunu belli edercesine kafasını salladı. İkisinin de gözü Five'dayken ben Five'ın sayıladıklarını dinliyordum.
Five: Beni seçmedin.
Zoey: Five, beni duyuyor musun? Özür dilerim.
Five: Su..
Dediği şeyle etrafıma bakındım Allison'ın bana baktığını fark edince gözlerim onda kenetlendi.
Zoey: Su.
Luther ve Allison içeri gidip bir kaç dakika içinde su getirdi. Şişenin henüz açılmamış kapağını açıp Five'ın dudaklarına değdirdim ve yavaş hareketlerle bir kaç yudum su içti.
Diego: Çocuklar.. Sanırım eve dönmeliyiz.
İçeriden gür sesli bağırmalar gelince Five'a döndüm.
Luther: Ben onu taşırım.
Cevap vermeme kalmadan Five'ı kucağına aldı. Hepimiz onun arkasından koşarken,
-Evet koşarken, çünkü artık bizi eve ışınlayacak bir Five'ımız yoktu-
adamlar bizi fark etmemiş olacak ki sesler yukarı çıkıyordu. Yaklaşık yarım saat sonra eve yaklaştığımızda Five uzun süren sessizliğinden sonra yeniden konuşmaya başlamıştı.
Five: Zoey.
Luther: Hayır Five, maalesef Luther.
Five: Ne oldu bana?
Luther: Hatırlamıyor musun?
Five: Hatırlasam neden sorayım?
Luther: Ah, harika. Fabrika ayarlarına merhaba de Five.
Five: Bırak beni seni gerizekalı.
Luther: Tabiki.
Luther Five'ı anında bıraktığında Five yere ciddi anlamda yapışmak üzereyken ışınlanarak yanıma geldi. Ne olduğunu ona özetledikten sonra bizi eve ışınladı. Odalara dağılacağımız sırada Henry arkamızdan bağırarak konuşmaya başladı.
Henry: İşte o lanet olası da geldi! Bak Klaus! Bu o,
Five yorgun ve bi o kadar şaşkın gözlerle onu izliyordu.
Henry: annemin katili!
Five'a doğru bir kaç adım attığında Diego beni ondan korumak için kenara çekti.
Henry: Sen.
İşaret parmağını Five'ın göğüsüne bastırdı.
Henry: Benim. Annemi. Öldürdün. Five Hargreeves.
Five'ın gözleri hayal kırıklığı ve dikkatle yüzünü inceliyordu.
Klaus: Aman tanrım çok duygusal..
Diego: Klaus sen.. Sen sarhoş musun?!
Klaus: Ben sarhoş değilim dünya fazla normal Diegoo.
Zoey: Henry de mi içti?! Kahretsin!
Henry: Eğer beceriksiz gibi adamların burnunun dibinde ışınlanmasaydın annem yaşıyordu.
Five gözlerini ondan hiç ayırmadan boğukça konuştu.
Five: Haklısın Henry, benim hatam. Özür dilerim.
Ağlamamak için kendini sıktığı cümlelerin arasında yutkunmalarından belliydi.
Zoey: Five, sarhoş. Ne dediğini bilmiyor.
Henry: Özür dilersin öyle mi? Özür dilersin öyle mi Five!? Özür dilemen neyi düzeltecek söylesene! Annem geri gelecek mi?!
Five'ın göğsüne geçirdiği yumruk beni yerimden kaldırırken Five hiç oralı değildi.
Henry: Hayır! Çünkü o öldü! Duydun mu beni!? Annem öldü Five! Annemiz senin yüzünden öldü!
O kadar sert vuruyordu ki Five geri geri sendelemeye başlamıştı.
Zoey: Henry yeter.
Henry: Senelerdir onu korudum! Ama sen.. Daha bir ay bile olmadan öldü! Senin yüzünden! Senin peşindeki belalar yüzünden!
Five'ın sırtı sertçe duvarla buluştuğu anda gözünden birkaç damla yaş süzüldü.
Zoey: Henry yeter kes sesini!
Kolundan tutup çekeceğim sırada Five beni durdurdu.
Five: Bırak Zoey, kinini kussun.
Zoey: Five, kafası yerinde değil. Gerçekte böyle düşünmüyor.
Five: Hayır..
Yaşlı gözleri benimkilerle buluştu.
Five: Tam da böyle düşünüyor.
🍭🦾
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝖉𝖆𝖗𝖑𝖎𝖓𝖌 5&8
Fanfictionnot: hikaye yarim biraklidi, bunu bilerek oku lutfen "Gücün nedir cici kız, insanları sevgiye mi boğuyorsun?" "İnsanları tek bakışımla boğmayı tercih ediyorum. Deneyelim ister misin?" "Belki daha sonra."