Lütfen minik yıldıza basmayı unutmayın ❤️
1. Bölüm
🍁
Genç adam elindeki bira kutusunu kafasına dikip uzun yudumlar aldı ve oturduğu banka sırtını yaslayıp başını gökyüzüne çevirdi. Benliğini ele geçiren karanlık hisler gibi gökyüzünü de kara bulutlar sarmıştı. Şiddetli esen rüzgara şimdi yağmur taneleri de eşlik ediyor, buz gibi soğuk havanın yüreğindeki ateşe gram faydası, olmuyordu.
Elindeki birasından birkaç yudum daha aldığında kirpiklerini yumdu. Gözlerinin önünden bir saniye bile gitmeyen kız kardeşinin kanlar içindeki cansız bedeni yüreğini delik deşik ediyor, acısını bastıracak hiçbir ilaç bulamıyordu. Çeşit çeşit acılara maruz kalmış bedeni ve ruhu çok yara almış, annesiz büyümek bile onu bu kadar parçalamamıştı. Fakat bu bambaşka bir ızdıraptı.
Düşünceleri alkolün etkisiyle dalgalanırken kapalı kirpiklerinin kenarından kayan bir damla yaş teninden aşağı süzüldü ve gözlerini açıp ciğerlerine yetmeyecek bir havayı içine çekti. Şiddetle esen rüzgar bağrını açtığı gömleğinin yakasını sağa sola savuruyor, buz tutan parmaklarına rağmen üşüdüğünü bile hissetmiyordu. İçerisi böyle ateşlerde kavrulurken hangi soğuk onun yüreğindeki yangını hafifletebilirdi ki?
Cebindeki titreyen telefonuna aldırmadan son yudumlarını aldığı birasını oturduğu bankın kenarında ki çöp kutusuna atıp yenisini açtı. Bankın üzerinde duran sigara paketini sallayıp bir tanesini dudaklarının arasına kıstırdığında çakmağı ile ucunu ateşledi. Bedenine ağır gelen başını geriye atıp gözlerini kapattığında ise gri dumanlar usul usul dudaklarının arasından havaya süzülmeye başlamıştı.
Sarhoş olmak hiçbir şeyi değiştirmiyordu, farkındaydı. Ama en azından Aslı'nın, kanlar içindeki yürek sızlatan son görüntüsünün silikleşmesine sebep oluyordu. Genç kızın kireç gibi olmuş yüzü ve iki yanına açılan kollarının etrafında oluşan kan göleti hayaline düştükçe Tufan'ın içi acıyla burkuluyordu. Eve gelip de onu cansız bir hâlde bulduğu o anı ise hiç unutamıyordu.
Yaşamak zorunda kaldığı o anlar zihninde yeniden canlanıp sönerken dişlerini sıktı. Ne bir not ne de bir veda mektubu bırakmıştı. Öylece çekip gitmişti hayatından, öylece bitirmişti hayatını...
Cebindeki telefon tıpkı yarım saat önce olduğu gibi yine ısrarla çalmaya başladığında ağzının içinden küfürler ederek telefonu açıp kulağına götürdü. Hattın öbür ucundan gelen ses, "Tufan!" diye seslendi. "Niye açamıyorsun şu telefonu?"
Genç adam içkinin tesiri altında kalan ses tonuna aldırmadan, "Duymadım Kemal." dedi "Bir sorun mu var?"
Karşı taraftan bıkkınca bir soluk sesi geldi. "Sorun sensin oğlum! Yine nerede sızmak üzeresin bilmiyorum ama bir an evvel ayılıp bana gelsen iyi olur."
Saat kaçtı onu bile bilmiyordu fakat gece yarısını geçmiş olmalıydı. Zira oturduğu izbe, kırık dökük oyuncakların ev sahipliği yaptığı eski parkın civarında dolanan tek tük insanlarda ortalıktan kaybolmuştu. Birkaç saat önce buraya geldiğinde kendi gibi birkaç sarhoş vardı ama onlar bile çekilip gitmiş, ortalıkta in cin top oynuyordu.
Uzun yudumlar alıp yarı ettiği birasını bacağının üzerine yaslayıp, "Gelemem buradan söyle." diye konuştu bezgince.
"Ne demek gelemem? Dört aydır yaşayan ölü gibisin. İşi gücü önemsemiyorsun. Tamam acın büyük ama artık toparlanman lazım."
Neden onu kendi hâline bırakmıyorlardı ki? Bir gün tamamıyla sızıp, geberip gidecekti ama ona bile izin vermiyorlardı. "Sorun ne?" diye sordu tekrar. Kendi hâlinin yeterince farkındaydı fakat kimseyle bunu tartışacak durumda değildi.
"Hamza Bey'in canı biraz sıkkındı. İçeriye uyuşturucu falan sokmaya çalışmışlar. O da iki gün sonra senin gidip ilgilenmeni istiyor."
Başı dönmeye başlayan Tufan derince iç çekti. "Daha iki gün varsa neden şimdi çağırıyorsun?" dedi bıkkınca. "Yarın uğrarım yanına."
"Lan oğlum iki gün dedim iki hafta demedim. Gel diyorum, işin detaylarını konuşmamız lazım. Sonra duyunca kızacaksın bak!"
"Yarın uğrarım Kemal, şimdi değil."
Karşıdan konuşma sesleri geliyordu fakat Tufan umursamaz bir tavırla telefonu kapatıp cebine attı.
Kardeşinin, bileklerini keserek intihar ettiğini düşündükçe deliriyor, altında yatan başka bir sebebin olma ihtimalinin düşüncesi bile beynini minik kurtlar gibi kemiriyordu. Farkındaydı, çok mükemmel bir hayatları yoktu fakat Aslı, hiçbir zaman intiharı düşünecek kadar çaresiz bir kız olmamıştı. En başından beri zayıf karakterli biri değildi ve intihar kelimesi onunla çok zıt duruyordu. Her ne kadar otopsi raporlarında başka bir olguya rastlanmamış olsa da, tüm oklar intiharı gösterse de, genç adamın derinlerinden gelen hissi bunun kör edici bir yanılgı olduğunu fısıldıyordu.
Buğulanan gözleri boşluğa odaklanmış bir hâlde, "Değil." diye fısıldadı. "Sen yapmazsın böyle bir şeyi."
Allah'ım! Kafayı yemek üzereydi. Kim durduk yere canına kıymaya kalkardı ki? Elbette herkesin olduğu gibi Aslı'nın da sorunları oluyordu fakat hiçbiri aşılmayacak kadar güç olmamıştı. O da her genç kız gibi okuluna gidip gelen, mükemmel olmasa da derslerinde başarılı biri olmuştu. Mezun olduktan sonra hemşire olma hayalleri kuran gencecik bir kız neden durduk yere intihar ederdi ki?
Kalan birasını kafasına kaldırıp geri kalanını içtiğinde parmaklarının arasındaki tenekeyi bir kağıt gibi buruşturup yanındaki çöp kutusuna attı ve dirseklerini bacaklarına yaslayıp başını iki elinin arasına aldı.
Saçlarını yolar gibi çekiştirip yeniden arkasına yaslandığında bir faydası olacakmış gibi yeniden içini çekti. Yetmiyordu. Onun artık alamadığı soluklar kendisinin boğazına düğümleniyordu. Kıyamadığı kardeşinin o soğuk, dar, nemli toprağın altında yatıyor olduğunu bilmek onu kahrediyordu, içi cayır cayır yanıyordu.
🍁
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
ChickLitKapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı! Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Dişlerini sıktığı...