12. Bölüm
🍁
Hastaneye vardıklarında vakit gece yarısına ulaşmıştı. Hazan dedesinin durumunu deli gibi merak ediyordu fakat aklını meşgul eden başka şeylerde vardı. Araçtan indiklerinde ilk işi adama ceketini vermek olmuştu ama kokusu üzerine sinmiş, uzun koridorda yürürken düşüncelerinin radarına birkaç kez yine yakalanmıştı. Ne kadar umursamaz davranmış olsa da yine de onun sözlerine gücenmişti. Neden ona bu kadar değersiz gibi davranıyordu? Sonuçta onu kurtarmıştı, gözlerindeki endişeyi de görmüştü. Ee hepsi dedesi için miydi? Kendisinin hiç mi payı yoktu?
İçini çekti. Ne yazık ki kurtarıcısı bir dağ ayısıydı. Evet iyiliğini unutacak kadar nankör değildi ama bu, onun incelikten yoksun bir ayı olduğunu değiştirmiyordu.
"Bu taraftan."
Hazan'ın yersiz düşüncelerini bölüp parçalara ayıran iki kelime yönünü değiştirip adamı takip etmesine neden oldu. Adam, ona gerek kalmadan tüm bilgileri öğrenmiş, görüş saati olmadığı hâlde izin almış, şimdi de asansörle dedesinin yanına çıkıyorlardı.
Konuşmadan asansörden indiler. Adamın koridoru dolduran bedeninden adeta güç yayılıyor, Hazan boyu uzun olmasına rağmen kendini onun yanında ufacık görüyordu. Beraber odaya geçtiler ve genç kız, yatakta yatan dedesini görünce yanındaki adamın varlığını unutup koşarak yanına ulaştı. Odada tek başına yatıyordu. Önce dedesinin göğsüne takılan ritim holterlere baktı. Ardından yarı aralık duran gözlerine bakıp dudaklarını ısırdı. Hayır ağlayıp onu üzmeyecekti ama daha şimdiden burnunun ucu sızlamaya başlamıştı.
Yaşlı adam yorgun sesiyle, "Kızım." diye mırıldandı. Torununun baharı kıskandıran bakışları yok olmuş, içine keder çökmüştü.
"Dedem." Dedesinin buruşmuş elini tutup, dudaklarına götürdü. "Canım dedem."
Yaşlı adam torununa sevgiyle gülümsedi. Ardından gözlerini Hazan'ın ardındaki yiğit bedene çevirdi. Yorgun gözleri usulca kapanıp açılırken adama minnetle baktı. Tek bir lafıyla torununu, o dayısı olacak insan müsveddesinin elinden kurtarmış, alıp buraya getirmişti. Hakkını asla ödeyemezdi.
"Allah senden razı olsun." dedi. Sesi de görüntüsü gibi hâlsiz çıkmıştı. "İşin gücün rast gelsin, oğlum. Bana dünyaları verdin."
Tufan önemli değil der gibi başını eğdi. "Nasıl oldunuz, iyi misiniz?"
Hazan sadece dedesinin gözlerine bakıyor, iki avucunun arasına aldığı elini öpüp kokluyordu. Dedesi hafifçe tebessüm edip, "Hamd olsun, iyiyim." dedi. "Yaşlandım artık kalbim bu olayları kaldıramıyor."
O sırada içeriye bir grup doktor ve hemşire girdi. Hazan ise kenara çekilip ona müsaade etti. Onlar aralarında konuşurken Tufan sessizce bekliyor, hemşirelerden biri de elindeki tansiyon aletiyle dedesinin tansiyonunu ölçerken doktorlar kendi aralarında konuşuyordu.
Hemşire tansiyonunu ölçtükten sonra orta yaşlı bir doktor, yaşlı adama bakarak, "Seni yarın taburcu edeceğiz." dedi. "Ama heyecandan stresten uzak kalman lazım. Ayrıca yediklerine içtiklerine de dikkat etmelisin. Anlaştık mı?"
Yaşlı adam başını salladı. Ama bu sadece onu geçiştirmek için yaptığı bir eylemdi. Ne stres onun yakasını bırakırdı, ne de doğru düzgün yediğine içtiğine dikkat edebilirdi. Gelini bir tabak yemeği bile çok görürken, Hazan'ın da başında bu olaylar varken doktorun tavsiyelerine uyması güçtü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
ChickLitKapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı! Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Dişlerini sıktığı...