20. Bölüm
🍁
Mekânın gürültülü müziği yerini slow bir parçaya bıraktığında, Tufan'ın sıkkın bakışları gelişigüzel etrafta dolandı. Sabahtan bu yana patlamaya hazır volkan gibiydi ve buranın alışkın olduğu havası, sanki buraya ilk kez geliyormuş gibi onu biraz daha bunaltmıştı. Kolunu yanındaki boş sandalyenin arkalığına uzatıp siyah gömleğinin üst iki düğmesini açtı.
Boğuluyordu. Yaşadığı acının yeri apayrıydı fakat bu sıkıntının boyutu hem gereksiz hem de onun için değersiz olması gerekirken istediği tepkiyi veremiyor, üzerinde farklı etkiler uyandırıyordu. Parmaklarını sıkıntıyla saçlarına geçirdi. Hayatına aniden dahil olan genç kızın varlığı onu dengesiz biri yapmıştı ve artık numara yaptığına inanmaktan kendini alıkoyamıyordu.
Hazan'ın tepkileri ona karşı hep mesafeli olmuştu, ki bunu da zaten araya koyduğu mesafeden kavramıştı. Ama şimdi görüyordu ki hepsi oyundu işte. Mesela daha dün tanıdığı Kemal'e sen diye hitap etmekten çekinmemişti. Kemal'in ona olan yakınlığı da gereksiz yere canını sıkıyordu.
Bir de onun yemeklerini yemeyip güya gurur yaparken yine Kemal'in aldığı poğaçayı yemiş ona tebessüm etmişti. Hâlbuki kendisine bir kez olsun gülümsememişti. Hastanede gülümsediğini görmüştü ama bunun Tufan'la ilgisi yoktu. Zaten o da doğal bir gülümseme bile sayılmazdı.
Kandırılmıştı işte. Bunun başka açıklaması var mıydı?
Küçük hanım Tufan'ı aptal yerine koymuş, onu ulaşacağı menzile giden bir basamak olarak görmüştü. Böylece de kendisine sülük gibi yapışan sözlüsünden kurtulmuştu. Dinmeyen öfkesi yine benliğini işgal etmeye başladığında kafasını dağıtmak için gözlerini etrafta gezdirdi. Kafayı yemesi an meselesiydi.
Pistin kenarında dans eden iki gencin ufaktan tartışmaya başladığını gördüğünde ise kısık gözlerle bir müddet onları inceledi ve sonunda danslarına devam ettiklerini görünce masaya bıraktığı kadehini alıp kafasına dikti. O sırada konuştuğu kişiyle tokalaşıp yanına doğru gelen Kemal gözlerinin radarına girdi ve soluğunu bıkkınca bıraktı. Ona baktıkça sinirleri hopluyordu.
Yanıp sönen ışıkların altında kendisine doğru gelen Kemal yüzündeki piç sırıtışıyla yaklaşıp koyu renkli sandalyelerden birine oturduğunda, "Acayip kalabalık." dedi yorgun bir sesle.
Tufan biten içkisini yenilemesi için garsona el işareti yaptı ve suratsız ifadesiyle arkadaşına baktı. "Kalabalık ve boğucu."
Beyaz gömleğinin kollarını kıvırmaya başlayan Kemal'in dudaklarında kurnaz bir gülüş canlandı. Onun sert suretinin gerisinde kaynayan öfkesini görebilecek kadar tanıyordu ve üstüne gitmek isteyen yanını durduramıyordu.
"Kalabalık mı seni boğan, yoksa başka bir şey mi var?"
Gözlerini deviren Tufan pistte bir hareketlilik olduğunda az önceki çiftin tekrar atışmaya başladığını gördü. Sarışın, genç bir kız dans ettiği delikanlıya eliyle bir yeri işaret ederek bağırıyor -hareketlerinden öyle anlaşılıyordu- karşısındaki delikanlı ise kendini ifade etmeye çalışır gibi aynı yeri işaret ederek gitmeye çalışan kızın kolunu tutuyordu.
Ona yanıt olarak, "Kalabalık." dedi. Ardından ayağa kalktı ve garsonun getirdiği içkiyi tepsiden alıp, bir solukta içerek tekrar tepsinin içine koydu. "Gereksiz kalabalık." Kemal'e kinayeyle tekrar karşılık verdikten sonra tartışan çiftin yanına doğru ilerlemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
ChickLitKapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı! Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Dişlerini sıktığı...