30. Bölüm
🍁
Rüzgârın etkisiyle uçuşan kar taneleri genç adamın ayağının dibinde dolanıyor, az bir zaman sonra oluşturdukları beyaz tabakanın üzerinde yerlerini alıyorlardı. Belki de sabah saati olduğu için bu kadar soğuktu ama Tufan, kazağının içine işleyen rüzgâra bile aldırmıyor gibi görünüyor, hissizce duruyordu.
Kısılı gözleri uzakta bir boşluğa dalmış, ağzından verdiği her nefes buharlaşıp sisli havaya karışırken o, düşüncelere dalmış sigarasının uzayan külünün zemine düştüğünün farkında bile değildi.
Bitmeye yakın sigarasından bir nefes daha çekip kül tablasına söndürdü ve gri dumanı dışarıya üflerken ellerini kot pantolonun ceplerine koyup, geniş omuzlarını hareket ettirdi. Üstündeki gerginliği atmak için gece soğuk suyla duş almış, bir faydası olmadığı için de düşünceleriyle boğuşurken sabaha karşı ancak dalmıştı. Ne dalma ama! Hazan Hanım onu rüyalarında bile onu yalnız bırakmamıştı sağ olsun!
Zaten kıza çekildiğinin farkındaydı ama bu kadarını o da beklemiyordu. Üstelik hayatı boyunca böyle şiddetli bir uyarılma yaşadığını da hatırlamıyordu.
Soğuğun nüfuz ettiği bedenini esnetip balkondan içeriye girdi. Çayın demini alan kokusunu içine çekti ve kısa kesim saçlarının üzerini beyaz benekler gibi kaplayan kar tanelerini eliyle dağıttığında başını uzatıp Hazan'ın odasına baktı. Uyuyor olmalıydı.
Kalçasını tezgâha yaslayıp parmaklarını yanan gözlerine bastırdığında iç çekmeden edemedi. Hayatını hiçe saymadan çok önceleri birçok kadını istemişti. İlgi uyandıracak bir sürü kadınla tanışmış da olabilirdi ama hakimiyet hep kendisinde olmuştu. Kontrolünü yönlendiremediği bir durumla karşılaştığını anımsamıyordu. Dün gece ise resmen kendisiyle savaş hâline girmişti.
Hazan'ın odasının kapısı açıldı ve bir önceki günün muhasebesini yapan genç adam parmaklarını gözlerinden çekip onun uykulu, gülümseyen yüzüne baktı. Uzun, siyah saçları ipek şal misali şirin geceliğinin üzerine serilmiş yerleri süpüren pijamasıyla, dün gece ki seksi kadının aksine çok tatlı görünüyordu.
"Günaydın." Genç kız tembel bir sesle konuşup mutfağa girdi.
"Günaydın." Tufan boğuk çıkan sesini temizleyip, "Kahvaltı hazır." dedi.
Hazan'ın gözleri mahcubiyetle sofraya kaydığında ise kolundaki saate kısaca bakıp, "Otobüse yetişmem gerekiyor." diye konuştu. "Daha hazırlanacağım, keşke zahmet etmeseydin."
Tufan onun büzülen dudaklarına, sonra da kuğu gibi beyaz boynuna bakıp nefesini bırakırken gözlerini onun gözlerine zorlukla sabitledi. "Ben seni bırakırım."
"Ne gerek var uyusaydın." dedi Hazan. "Kendim giderdim."
Yaslandığı tezgâhtan ayrılıp masanın önündeki sandalyelerden birini çekti ve oturması için çenesiyle işaret etti. "Gelince yine uyurum merak etme, kahvaltı yapmadan çıkmak yok."
Hazan onun ince düşüncesiyle omuzlarını düşürdü. Niye bu kadar ilgili davranıyordu ki? Onu kendi hâline bıraksa olmaz mıydı? En azından ayrıldıklarında unutması daha kolay olurdu.
"Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum."
Hazan arkasını dönüp giderken Tufan onun biçimli vücudundan gözlerini ayırıp dişlerini sıktı. Dün akşamki görüntüler zihninde taht kurmuş Tufan'la kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
Romanzi rosa / ChickLitKapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı! Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Dişlerini sıktığı...