19. Bölüm
🍁
Islanan kalın ceketini çıkarıp sandalyenin arkalığına asan Kemal rahat hareketlerle gidip çaydanlığın altına su koydu ve ocağın üzerine koyup ocağın altını yaktı. Yan gözlerle suratsız arkadaşına baktığında ise keyifli bir ıslık tutturdu. Tam da tahmin ettiği gibi Tufan gıcık olmuştu.
Sanki kendi evi gibi rahatça, "Şimdi kim kahvaltı hazırlayacak?" diye sordu yüzünü ekşiterek. "Ben gideyim de poğaça, açma falan alayım." Tufan'ın ona olan düşmanca bakışlarını umursamadan Hazan'a döndü. "İstediğin bir şey varsa onu alayım."
Birdenbire yoğunlaşan ilgi Hazan'ı sersemletti. Garip bir duygu karmaşası yaşarken, "Ben aslında aç değilim." diye mırıldandı ve tam ağzından siz kelimesi çıkacakken, sırf Tufan'a inat olsun diye araya bentler koymaktan vazgeçti. "Sen kafana göre takıl."
"Oldu o zaman." Mutfaktan çıkarken taş kesilen Tufan'ın yanından geçip deri ceketini üzerine aldı. "Benimki ıslandı kardeşim, iki dakikada gidip geliyorum."
Tufan onların konuşmalarına müdahale etmek bir yana dursun dikildiği yerden ikisine de buz gibi bakıyordu. Hazan ise Tufan'ın negatif elektriğine daha fazla maruz kalmamak adına odasına geçti ve feracesini çıkarıp sadece başındaki ıslanan şalı değiştirdi. Üzerindeki uzun kollu bluzu ve kot eteği ıslak olmadığı için onlara dokunmadı. Sanki bir suç işlemiş gibi ona bakarken odadan çıkmak istemiyordu ama Kemal geldiğinde çıkmak zorundaydı çünkü ona sorması gerekenler vardı. Hem belki Tufan'da tekrar uyumak için yukarı çıkardı.
Kemal gelene kadar odadan çıkmadı. Aradan dakikalar geçip kapının açılma sesini duyduğunda ise Tufan'ın yattığını düşünerek dışarı çıktı ama sürpriz! Tufan Bey Tarzan gibi mutfaktaki sandalyelerden birinde oturmuş, genç kıza bakmıyordu bile.
"Ulan arkadaş nasıl yağmur yağıyor, gelene kadar suyum çıktı." Kemal, Tufan'ın deri montunu ve anahtarı portmantoya asıp yüzeyinde damlacıklar olan poşetin içindeki büyük kese kağıdını çıkardı. "Çayı demledin mi?"
Hazan başını iki yana salladı ve Kemal yüzünü buruşturdu. Bay şehzade yüzünden evde adım atmaya bile çekinir olmuştu, kaldı ki gidip çayı mı demleyecekti?
Birazdan ismi gibi kasırga çıkarmaya hazır gibi görünen Tufan'ın yanına ilerleyip, kese kağıdını mutfak masasının üstüne koyan Kemal çayı demledi ve rahatça sandalyelerden birine oturdu.
"Gel yenge, gel." Kemal, Tufan'a aldırmadan yanındaki sandalyeye vurup onu çağırdı. "Otur da konuşalım."
Hazan, Tufan'la göz göze geldi ve onun sert bakışlarının muhatabı oldu. Gözleri onun geniş göğsüne kaydığında ise derhâl bakışlarını oradan çekti ve kendine gelerek onun buz gibi bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. Gerçi ne yaparsa yapsın sinir olmasına engel değildi. Zira bay kasıntı gözlerini öyle bir dikmişti ki, arkadaşına attığı olumsuz bakışları bile kısacık sürüyor tekrar kızı buluyordu.
Bu adamın derdi neydi de bu kadar sinirli bakıyordu?
İlerleyip bir sandalye çektiğinde masanın ucundaki sandalyeye oturdu. Buzdan mızraklar fırlatan bir çift koyu renkli gözler, ona diken üstünde oturuyormuş gibi hissettirse de belli etmedi. İçeride elle tutulur yüksek voltajlı bir elektrik akımı kızın yüzüne çarpıyor, gerilmesine neden oluyordu fakat yine de kayıtsız kalmayı başardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
ChickLitKapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı! Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Dişlerini sıktığı...