10. Bölüm
🍁
Ortamdaki gerilim elle tutulur bir hâle gelmiş, çıt çıkmıyor; salonda bulunan herkes elinde silah olan adama bakarken, Tufan onun sözlerini idrak etmeye çalışıyordu. Doğru mu duymuştu? Sadece adını bildiği bu kızla kendi nikahından mı bahsediyordu bu deli adam? Kesinlikle kafayı yemiş olmalıydı! Daha onun medeni hâlini bile bilmiyorlardı, bu medeniyetten yoksun kalmış insanlar. Eğer evli olsaydı ne yapacaklardı, kızı kuma mı göndereceklerdi?
Hazan ise dili, dişi kilitlenmiş gibi şok üstüne şok geçirirken, duyduğu şeye tepki dahi veremedi bir süre. Ondan bağımsız hareket eden düşünceleri hadiselerin hızına yetişmeye çalışırken, hâlâ nasıl oluyor da ayakta durabiliyor onu sorguluyordu. Bu saçmalığa gözü kapalı inanan insanlar, kendi akıbeti hakkında kararlar alıyor, sanki o yokmuş gibi hüküm vermeye devam ediyorlardı. Her şerde bir hayır vardı ama böyle bir yanlış anlaşılmanın hayırla zerre kadar alakası olamazdı!
"Siz kafayı yemişsiniz!" dedi Tufan. Yüz ifadesi, sesinin tınısını tasdikler gibi çıkmıştı. "Size son kez söylüyorum, ben bu kıza dokunmadım. Daha fazla saçmalamadan terk edin evimi yoksa gerçekten kötü olacak." Tufan ifadesizliğini korumaya çalışıyordu ancak bunlar adamı katil ederdi.
Hamdi'nin gözleri kısılınca göz çevresindeki kırışıklar arttı. "Sen onu kulâhıma anlat." diye tısladı. "Bu pislik temizlenecek, ya bu kızı nikâhına alırsın, ya da toprağa girer. Merak etme yalnız gitmez, ondan sonra seni de oraya yollarız!"
Tufan, ilkel çağlardan kalma herife kısa bir bakış atıp, onu küçümsediğini gösteren sahte ve tehlikeli bir gülüş sergiledi. Aslında gülmek bile denilemezdi, nefesini verir gibi bir ses çıkarmıştı. Bu tehditlerin adam üzerinde bir anlam ifade etmediğini gören Hamdi ise ağzının içinden homurdandı. Genç adamın sağlam duruşu ve yıkılmaz görüntüsü meydan okuyan cinstendi.
Baran, babasına şaşkın gözlerle bakarken, "Sen ne dediğinin farkında mısın?" diye sordu hiddetle. "Benim sözlüm bu adamla nasıl evlenir?"
Şaka yapıyor olmalıydı. Koca bir şaka ama babasının öfkeyle yanan gözleri öyle söylemiyordu. Öyle ki öfkeden derinleşen kaşları sayesinde gözleri neredeyse arada kaybolmuştu. İrem ise ağzına yüzüne bulaştırdığı dedikodunun aleyhine işlediğine hâlâ inanamıyordu. Şimdi bu dağ gibi adam, Hazan denilen sünepe ile mi evlenecekti? Amacı maksadı bambaşkayken her şeyi mahvetmişti.
"Annen haklı, ben bu kızı gelin diye almam artık." dedi Hamdi, silahın namlusu hâlâ Tufan'ı hedef alırken. "Ya bu adamla evlenir namusumuzu temizler, ya da ölür. Başka seçenek yok." Daha sonra rengi küle dönen yaşlı adama baktı. "Şu namussuzla konuş, eğer evlenmeye ikna olmazsa torununu memlekete götürür köy meydanında bu işi bitiririm."
Hazan, yıkık, dökük perişan bir hâlde dedesine bakarken başını yere eğdi. Başını yere eğdirecek bir şey yapmamıştı fakat her şey onun aleyhine gerçekleşmişti. Kendini öyle dibe batmış hissediyordu ki, o andan sonra konuşulanları bile duymadı. Öyle ki Baran'ın salonu inleten küfürleri arasında, onunla evlenmek için direttiği hastalıklı yakarmalarını bile duymamıştı.
Sonunda Hazan'ın annesi de dahil orayı terk ettiklerinde üçü baş başa kaldı. Tufan hâlâ belindeki havluyla salonun ortasında duruyor, onlara bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
ChickLitKapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı! Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Dişlerini sıktığı...