11. Bölüm
🍁
Genç kızın her bir zerresi korkuyla sarsılırken, cesaretini toparlayıp dayısına bakmaya devam etti. Hâlâ inanamıyordu. Onu resmen kaçırmıştı! Bu yüzlerini nasıl olmuştu da daha önce görememişti, nasıl içlerindeki düşmanlığı şimdiye kadar kamufle etmeyi başarmışlardı?
Özdenetimini eline almaya çalışarak, "Sen ne kadar vicdansız bir insansın?" dedi. Sinirden eli ayağı titriyor fakat bu adamın karşısında ağlayıp onu mutlu etmek istemiyordu. "İçinizde biraz olsun Allah korkusu yok mu, şu yaptığın zorbalığı kendine nasıl yakıştırıyorsun?"
Hamdi ona iğrenerek baktı. "Sen kendine iffetsizliği nasıl yakıştırıyorsun peki? Oğlumu boynuzlarken hiç utanmadın mı?"
Delirecekti, ramak kalmıştı! Nasıl bu kadar sığ düşündüğünü anlamıyordu. "Ben bir şey yapmadım diyorum anlamıyor musun?" diye bağırdı en sonunda. "Orada düşüp bayıldım. O adamı tanımıyorum bile."
Ona inanmadığını gösteren öfkeli bakışlarını bir süre yüzünde gezdirip yeniden yola döndü, dayısı. Ardından telefonu eline alıp bir numara tuşladı. Hazan ise onun ifadesizliği karşısında neredeyse çığlık atacaktı.
"Leyla." dedi. "Baran'a sahip çık. Kendine bir şey yapmaya kalmasın sakın." Yengesinin çığırtkan sesini Hazan bile duyuyordu ama ne dediğini anlamıyordu. "Sen orasını bana bırak." diye devam etti, Hamdi. "Sadece Baran'a dikkat et diye aradım. Beni bu gece beklemeyin. Şu namussuza haddini bildirip geleceğim."
Hazan korkuyla yutkunup sadece bakmakla yetindi. Onu gerçekten öldürecek miydi? Gözlerinde zerre kadar merhamet belirtisi olmayan bu adam sofrasına oturduğu, küçükken başını okşayan aynı insan mıydı?
Düşüncelerini bölen sözlerle kendine geldi. "Bağırıp durma!" diye çıkıştı, Hamdi. "Ne yaptığımı biliyorum. Sen dediklerimi yap. Kapatıyorum şimdi."
Telefonu kapatıp cebine attı. Hazan ise artık onunla konuşmanın fayda vermeyeceğini anlayarak başını camdan dışarıya çevirip, boş gözlerle dışarıya bakmaya başladı. Ecel gelmişse cihana baş ağrısı bahane derdi, dedesi. Elbette ona sonuna kadar direnecekti ama sayılı nefesi sona erdiyse, kaderine isyan etmek yerine Rabbine tevekkül etmeye devam edecekti. Nefes alıyorsa hâlâ bir umut vardı.
Sonra kendisini unutup dudaklarını ısırdı. Dedesi orada kim bilir ne hâldeydi? Yere yığılışı ve çaresiz gözleri bir türlü aklından çıkmıyordu. "Allah'ım sen yardım et." diye fısıldadı sessizce. Dua etmekten başka çaresi yoktu.
🍁
Başına yapışıp kalan ağrıyla dişlerini sıkıp elinin birini saçlarının arasından geçirdi. Oturduğu koltuk diken olmuştu sanki, yerinde duramıyor, kendini sürekli salonun ortasında volta atarken buluyordu.
"Sanane oğlum." dedi kendine. "Milletin peşine düşmek sana mı kaldı?"
Mantığı bu yönde konuşuyordu fakat ağır basan vicdanının sesi sürekli Hazan'ın yanına gitmesini, onu bu çıkmazdan kurtarmasını fısıldıyordu. Kızın dedesinin son sözleri ise sürekli çekiç misali beynini delip geçiyordu. Seri bir hareketle yerinden doğrulup kalktı ve amaçsızca pencereye yürüdü. Daha birkaç saat önce manasız bulduğu düşüncelerin girdabında kayboluyor, kahrolası vicdanını sorguya çekiyordu. Ve yine aynı şey oluyordu. Konuşulanların her biri dönüp dolaşıp reddettiği çağrışımı yaparak geri dönüyordu. Kendini vicdanını sorgularken buluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
ChickLitKapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı! Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Dişlerini sıktığı...