22.Bölüm

2.6K 236 5
                                    

Günler geçiyor, içimdeki acı, gözlerimdeki yaşlar dinmiyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Günler geçiyor, içimdeki acı, gözlerimdeki yaşlar dinmiyordu.
 
Bana aşkla bakan gözleri, şefkatle bakan abilerimi görmeyi çok özlemiştim.
 
Karanlıkta onların yüzünü arıyordum. İçime kapanmış, herkesten kaçmıştım. En çok da kendimden..
 
Her ne kadar göreceğimi söyleselerde, içimde zerre inanç yoktu. Çare yok gibiydi, bir zindana tıkılmıştım. Kendimi oraya kapatmıştım.
 
Kimseyle konuşmuyordum. Dilimin ucuna gelen kelimeleri yutuyor, geri gönderiyordum.
 
Yiğit her gün geliyor, konuşmam için çaba gösteriyordu. Ben ise susuyor, içime döküyordum her şeyi.
 
🌱
 
Bir kliniğe yatmıştım. Burada yalnız hissetmeyecek, benim gibi insanlar olduğunu bilmenin iyi geleceğini söylemişlerdi.
 
Bana iyi gelen şeyleri gözlerim görmüyordu.

Ben sizi görmek istiyorum diye bağırmak istiyordum.

Yiğit'i görmek istiyordum. Dokunuşlarının yanında, özlediğim yüzünü görmek istiyordum.

O gün onu dinleseydim belki de bunlar başıma gelmeyecekti. Ona inanmayıp gitmiştim öylece.

Onun da dediği gibi çok pişmandım.

Tıklatılan kapı ile sessiz kalmayı sürdürdüm. Adım sesleri giderek yaklaşıyordu. Yaklaşan adım sesleri durduğunda onun kokusu doldu burnuma. Gözümden bir damla yaş aktığında silemeyecek kadar yorgundum.
 
Göz yaşımı silen elini tutmak istedim.

Saçımı okşayan ellerine tutunup beni karanlıktan kurtarmasını isterdim.
 
“Çok özledim seni,” dedi titreyen sesi. “Dün işlerim vardı gelemedim, özür dilerim güzelim.” diye devam etti.
 
Bende çok özledim diye geçirdim içimden.
 
Elimi yüzüne dokunabilmek umuduyla uzattım. Ellerimi tutup “Ne istiyorsun?” diye sordu ilgiyle.
 
“Dokunmak.” dedim uzun süren sessizliğimi bozarak.
 
Elim, yüzüne değdiğinde ağlamaya başlamıştım.

Parmaklarımı, yüzünde gezdiriyordum. Parmaklarıma bulaşan ıslaklık ile daha çok ağlamaya başladım.
 
Yiğit avuç içime öpücükler kondurmaya başladı. Sesli bir şekilde ağlamaya başladığında içim sızlamıştı.
 
Uzun bir süre ağlamış, defalarca avuç içimden öpmüştü.
 
Gözlerimi kapatıp uyumak istedim.

Gözlerimin üzerinde hissettiğim dudakları ile yanağımın içini dişledim.

Ağlamak istemiyordum, görmek istiyordum sadece.
 
Saçlarımı okşayıp dudaklarını saçlarıma bastırdı. “Yarın yine geleceğim bebeğim, güzelce dinlen, ben hep burada olacağım.” Alnımdan öptükten bir kaç saniye sonra kapı sesini duymuştum.
 
Tekrardan sessizliğe, yalnızlığa hapsolmuştum.
 
Ertesi gün Yiğit söz verdiği gibi gelmişti. Bana masal anlatıyordu. Masal bittiğinde “Yiğit?” diye seslendim titreyen sesimle.
 
Ellerimi tutup “Söyle güzelim.” dediğinde titrek sesimle “Bana sarılır mısın?” diye sordum.
 
Saniyesinde bana sarılmıştı. Sıkıca, içine hapsetmek istercesine sarılıyordu. Ben yine ağlıyordum. Kokusu ciğerlerime doluyor, gözlerime umut ışığı oluyordu.
 
Saçlarımı okşayıp “İyileşeceksin bebeğim, söz veriyorum. Kapanma içine, dönme bize yüzünü.” dedi yalvaran ses tonuyla.
 
Sessiz kalmıştım. Yine ve her zaman ki gibi..
 
Sabah, henüz kimse gelmemişken, benimle ilgilenen hemşire sayesinde bahçeye çıkmıştım. Islak toprak kokusunu içime çekiyordum. Tenime yağmur damlaları düştüğünde hemşirenin sesi doldu kulaklarıma. “İçeri girmeliyiz Afra.” dediğinde başımı salladım.

Tekrar yalnız kaldığımda fazla uzun sürmemişti. Ayvaz abim ve Yavuz abim gelmişti. Beni güldürmeye çalışıyorlar, yorgun çıkan sesleri ile iyi olacağımı söylüyorlardı.

Ben çok kötüydüm ama.
 
Ayvaz abim zar zor yemeğimi yedirmişti.
 
Şimdi ise Yavuz abim beni yıkıyordu. Üzerimde iç çamaşırlarım vardı ve ondan utanmıyordum.
 
Saçlarımı özenle yıkıyor, günlerinin nasıl geçtiğini anlatıyordu.
 
Banyodan çıktığımızda beni giydirmiş, saçlarımı kurutmuştu. Ayvaz abim saçlarımı tarıyor, öpüyordu. “Mis gibi kokuyorsun, bebek gibi,” derin nefes alıp “Benim bebeğim.” dedi şefkatli sesiyle.
 
Kapı sesi geldiğinde hemşirenin “Afra'nın dinlenmesi gerekiyor. Bugünlük bu kadar misafir yeterli.” diyen sesini duydum. “Ama,” deyip duraksadım.
 
Hemşire “Ne oldu Afra?” diye sorduğunda “O gelmedi.” dedim üzgün çıkan sesimle.
 
Yavuz abim “Yarın gelir bebeğim, asma güzel yüzünü.” deyip sarıldı.
 
Ayvaz abimde bol bol öptükten sonra gitmişlerdi.
 
Yiğit bugün gelmemişti. Bana bir hikaye anlatmaya başlamıştı ve onun devamını merak ediyordum.
 
Yarın geleceğini umarak gözlerimi kapattım.
 
Kulağıma dolan tıkırtı ile yavaşça gözlerimi açtım “Siktir, uyandırdım işte.” diyen ses Yiğit'in sesiydi. Heyecanla doğrulup “Yiğit?” diye seslendim.
 
“Benim güzelim,” dudaklarını alnıma bastırdı. “Senin şu huysuz hemşirene yakalanmadan, zar zor girdim içeri.” diye söylendiğinde gülmek istesem de engel olup “Deme öyle.” diye kızdım.
 
“Arkadaş mı oldunuz?” dediğinde sesindeki eğlenir ton beni rahatlatıyordu.
 
Başımı salladım onaylayarak.

“Gelmeyeceğini düşünmüştüm.” dediğimde ellerimin üstünde dudaklarını hissettim. “Ben sana hep gelirim. Şimdi bana izin verir misin yanına uzanayım? Senin kokunla uykuya dalayım?” diye sorduğunda iç çekip yana kaydım.
 
Yanıma uzanıp beni göğsüne çekti. Dudaklarını, saç diplerime bastırdı. “Ben hep burada yaşarım. Ben yalnızca senin yanında yaşıyorum zaten," şakağımdan öpüp “Hadi şimdi uyu güzelim.” dediğinde gözlerimi kapattım.
 
Uyku ile uyanıklık arasındayken Yiğit'in söylediklerine kulak kesildim. “Ben seni hiçbir zaman aldatmadım, ihanet etmedim,” dedi yemin edercesine. “Sana edeceğim tek ihanet, ölüm olur; o da seni yarım bıraktığım için.”

BÖLÜM SONU
💚

Aşeka SarmaşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin