Gün geliyor, geçmez dediğin her şey geçiyor, acıların diniyordu.
İçinden çıkamayacakmış gibi görünen şeyler, geçip gidiyordu.
Ayvaz abim tekrardan eskisi gibi olmuştu, hissediyordum. Benimle konuşuyor, sürekli odasında kalmıyor, gülümsüyordu. Ama abime karşı mesafeliydi. Bazen dalıyordu bir yere, bize soğuk davranıyordu. Aklını kurcalayan şeyler olduğu çok belliydi. Onların ne olduğunu bana söyleyecekti, öyle demişti.Yarın doğum günüydü. Yiğit'le hediye almaya çıkmıştık. Yanımda sessizce yürüyen, bazen bana uzun uzun baktığını hissettiğim Yiğit'e bakıp "Aklında bir şey var mı?" diye sorduğumda bana baktı. Gülümsedi. "Benimki hazır." dediğinde şaşkınlıkla "Sahi mi? Ne peki?" diye sordum merakla.
Meraklı halime bakıp "Bana bahsettiği, olmasını istediği bir şey." dediğinde merakım daha da artmıştı. Koluna girip "Ya söylesene!" dediğimde dudağını dişleyip, sırıttı.
Sahilde, banka oturduk. Yanağımı belli belirsiz okşayıp "Sen, böyle meraklı değildin sanki?" dediğinde "Abim söz konusu olunca." deyip gülümsedim.
Elini çekip arkasına yaslandı. Cebinden bir kolye çıkardı. Meraklı gözlerime bakıp tebessüm etti. "Bu kolye," üzerindeki çizgileri gösterdi. "Bunu telefonuna okuttuğunda, senin sesin, gülüşünü duyacak." dediğinde şaşkınlıkla kolyeye bakıyordum. "Abim, sana bundan mı bahsetti?" dediğimde iç çekti. Kolyeyi tekrar cebine koydu. Gözlerini, gözlerime değdirdi.
"Bana hep keşke Lâl her zaman yanımda olsa, sesini duysam, gülüşünü duysam diyor," gülümsedi "Ben de bunu aldım." dedi, sıcacık sesiyle.
Abimin, bana olan sevgisi gözlerimi doldurmuştu. "Çok güzel bir hediye Yiğit." dedim, sesime yansıyan hayranlıkla."Abimin bana olan sevgisi çok," yutkundum. "Çok fazla."
Saçımı parmaklarının arasına aldı. "Seninle ilgili olan her şey ama her şey çok güzel." dedi, gözlerime derin derin bakarak.
"Sana hep çok düşkündü. İçine kapandıktan sonra bu hastalık onu daha da etkiledi." Dediğinde gözlerimi kaçırıp, önüme döndüm. Sesli bir şekilde iç çekti. "Sen ne alacaksın?" dedi, tok bir sesle.
"Sürpriz." deyip gülümsedim.
🌱
Hediyemi almış, eve gelmiştim. Yavuz abimin gelmesine az kalmıştı. Hazırladığım masaya bakıp memnuniyetle gülümsedim.
Zil çaldığında kapıya koştum. Açtığımda, yorgun olan Yavuz abim ile karşılaştım. İçeri girdiğinde sıkıca sarıldım. "Hoş geldin abicim." dediğimde saçımdan öptü. "Hoş buldum, güzelliğim." dedi, şefkatli sesiyle.
Geri çekilip yorgun yüzünü inceledim. "Çok mu yoruldun?" diye sordum üzüntüyle. "Seni gördüm ya geçti, üzülme."
Mutfağa geçmiş, yemek yiyorduk. "Ayvaz'a hediye aldın mı?" dediğinde yemeği bırakıp abime baktım. Gülümsüyordu. "Aldım abi. Sen?" dediğimde yüzü düşmüştü. İç çekip su içti. "Biliyorsun, benden hediye almıyor. Niye böyle yapıyor anlamıyorum Afra. Ben ona ne yapmış olabilirim? Kardeşim o benim." dedi üzüntüyle.
Ayvaz abim, herkesten hediye almazdı. Sadece sevdiklerinden, ailesi olarak gördüğü kişilerden alırdı. Yavuz abimde buna üzülüyordu.
"Ne olduğunu öğreneceğim abi. Ayvaz abim söyleyecek bana. Onun aklını karıştıran, yanlış şeylerle dolduran biri var belli ki. Üzülme sen, abim seni çok seviyor." dedim kendimden emin bir sesle.
Başını sallayıp ayağa kalktı. Yanağımdan öpüp "Yukarıdayım ben." deyip mutfaktan çıktı.
Masayı topladıktan sonra Ayvaz abimin odasının önüne geldim. Kapıyı tıklattığımda ses vermedi. Kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. Yatakta uzanmıştı. Sırtı dönüktü. Yanına ilerleyip arkadan beline sarıldım. Yüzüne eğilip baktığımda, gözleri açıktı. "Abi? İyi misin?" dediğimde sessiz kalmıştı. Geri çekilecekken engel oldu. Ellerimi tutup bana döndü. Yüzlerimiz birbirine dönük, uzanmıştık. Alnıma, uzunca öpücük kondurdu.
Gözlerini kapattı. Tedirgince "Abi, ne oldu?" diye sorduğumda gözlerini açtı. Beni göğsüne çekip "Uyumak istiyorum sadece." dedi.
Çok geçmeden, uykuya dalmıştı. Saçlarını okşadım, içim giderek. Çok yorgundu abim. Saatlerce uyusa, yorgunluğu geçmezdi.
Yara alan bedeni değil, ruhuydu. Oradan geçmezdi, geçse bile acı çekmiş olmak geçmezdi. Yara geçse bile, derinlerde izi kalacak, bazen kendini hatırlatıp sancıyacaktı.
Kollarının arasından çıkıp pencereye doğru ilerledim. Telefonuma gelen mesaj ile hemen abime baktım. Uyanmamıştı. Telefonu açtığımda Eren'den mesaj geldiğini gördüm.
"Mira, yarın gelip konuşmak istiyormuş güzelim. Tepkinden çekindiği için bana söyledi." yazmıştı.
"Bilmiyorum Eren, olanları biliyorsun."
"Gelsin, konuşsun istersen." yazmıştı.
"Gelsin, tamam." yazıp gönderdim.
Telefonu cebime koyup yatağın ucuna oturdum. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Ne olacaksa olsun, umurumda değildi. Mira'nın söyleyecekleri, bir şeyleri değiştirmeyecekti.
Odadan çıktım. Kendi odama girip, yatağa uzanıp gözlerimi kapattım.
Duyduğum sesler ile gözlerimi açtım. Yatakta döndüğümde, telefondan saate baktım. Gece yarısı olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşeka Sarmaşığı
Teen FictionAşeka, bir ağacın veya bir başka bitkinin yanında topraktan çıkar ve ona sarılmaya başlarmış. Sarıldıkça o ağacın gövdesine yapışır ve zamanla o ağacın gövdesinde erir ve ağacın gövdesinde kaybolup gidermiş. Bazen de sarıldığı ağacı öyle sarar sarma...