Multide tüm karakterler var. Bakmanızı öneririm.
Henüz ilk bahar mevsiminde olmamıza rağmen, gökyüzündeki güneş, sanki yaz mevsimimdeymişiz gibi sıcaklık veriyordu. Bu da, büyük bir sitemle uyanmama sebep oldu. Gözlerimi açarken zorlandım, çünkü göz kapaklarım, terden birbirine yapışmıştı. Cehennem sıcağı dedikleri bu olsa gerek. Esnemek için haraket ettiğimde, burnuma iğrenç bir koku doldu. Ter kokusu. Bütün işlerimi boş verip, kendimi hızla banyoya attım.
Banyodaki işlerim bittiğinde, bornozumu giyip, saçlarımın kendi halinde kuruması için izin verdim. Odama girdiğimde yatağımın üzerinde küçük bir kız çocuğu vardı. Sarı saçları dışarıdaki güneşten bile daha parlaktı. Benim odaya girdiğimi fark edince, o kocaman kahverengi gözlerini elindeki bebekten çekip, bana baktı. Yavaş adımlarla ona doğru yürüyüp, yatakta yanına oturdum. Onu korkutmamak için kibar bir şekilde ellerimi saçlarında gezdirdim.
"Sen buraya nasıl girdin?" diye sordum, şaşkınlık tüm bedenimi ele geçirmişti.
Ama o cevap vermeyip, yüzümün her bir santimini incelemeye başladı.
"Cok güzelsin." dedi o da küçücük ellerini benim saçlarımda gezdiriyordu.
Neden bilmiyorum bu kızda beni çeken bir şey vardı, farklı bir şey."Adın ne senin?" diye sordum. Cevap vermek için ağzını açtığı sırada, gözleri odamın girişine takıldı. Başımı çevirip o tarafa baktığımda, gördüğüm manzara daha fazla terlememe neden oldu.
Kapının girişinde; üzerinde siyah pelerin olan bir adam duruyordu. Pelerinin kapşonunu başına geçirip, yüzünün görünmesini engellemişti. Elindeki kocaman hançerde ise kan lekeleri vardı.
"Beni ona verme, beni öldürecek." kızın çaresiz sesi içimi acıttırken, adam bir kaç büyük adımda yanımıza geldi. Ben daha üzerimdeki korkuyu atamadan, adam tek hamlede arkamdaki kızı kendine çekti.
Küçük kızın bi kolundan tutup, kendime çekmeye çalışırken, içimdeki korkuyu umursamadan," Bırak onu sende kimsin?" dedim.
Adam sadece kahkaha atmakla yetindi. Ama bu kahkaha öyle soğuk ve samimiyetsizdi ki insanın tüylerini ülpertiyordu.
Hemen ardından adam elindeki haçeri, son darbeyi indirmek için havaya kaldırdı.Kıza yardım etmek için hamle yapacağım sırada, kızın ağzından dökülen cümle yerimde donup kalmama neden oldu.
"Adım Hazal."Hemen sonra adam hançeri küçük kızın kalbine saplamıştı bile.
Büyük bir çığlık eşliğinde uyandım. Allah'ım bu nasıl bir kabustu böyle. Lanet olsun bu işkence hiç bir zaman son bulmayacak mıydı?
Alışmıştım aslında kabuslarla yaşamaya ama bu en kötüsüydü. Kimi zaman annemim bana acımadan vurduğunu kimi zamansa, babamın beni bir uçurumundan attığını görürdüm.
Allah aşkına benim ailemle derdim neydi?
Sırf bu kabuslar yüzünden bir psikoloğa gitmiştim.
O da; zihinsel bir sorunum olmadığını, ailemi çok fazla düşündüğüm için kabuslarımda olduklarını ve kendime yeni bir uğraş bulursam ailemi düşünmeyi bırakabileceğimi, o zamanda kabuslardan kurtulabileceğimi söylemişti. Ve ben sanırım uğraşımı buldum. Kaan.Kabusun etkisini bir türlü üzerimden atamıyordum, gün boyu da atabileceğimi sanmıyorum. Hızlıca yataktan kalkıp, bonyoya girdim. Aynanın karşısına geçip, kendimi incelemeye başladım. Az önceki kabusun etkisini hala üzerimden atamamış olmamdan olsa gerek, yüzüm bembeyadı. Öyle ki, Edward Cullen'a bile kafa tutabilirdim. Ama ben bu tiple anca hayalet Casper'a kafa tutardım.
Hayalet dedim de yine aklıma geçen gece geldi. Utanmasam müdürün odasına gidip, mikrofondan, 'hanginiz öptü lan beni' diye anons yapacaktım. Her şey bir yana bu gün içimde anlamsız bir mutluluk vardı. Evet, o mutluluğun sebebi, Kaan'ın teklifimi kabul etmiş olmasıydı. Ve ben bu günden itibaren ona, uyuşturucu denen lanetten kurtulması için yardım edecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU
Teen FictionGenç bir adam; karanlık bir depoda, ruhu gibi eski eşyaların arasında, hayatında birçok kez tattığı, tanıdık acıyı çekiyor. Deli gibi titriyor, boncuk boncuk terliyor ve her seferinde ölüme biraz daha yaklaşıyor. Ağzından çıkan yeşil sıvı, onun...