SÜRTÜK.

1.5K 96 9
                                    

Playlist: spice girls- viva forever.
Multi: Milay
Sizleri asla tamamen bölümsüz bırakmam. Vaktim olduğunda yazıyorum.
Vote ve özellikle yorumlarınız eksik olmasın.
Keyifli okumalar...

Kendimi dünyanın en aptal insanı gibi hissediyorum. Günlerce bir ölüyü kıskanmış, onun yerinde olmak istemiştim. Fakat o, sıradan bir ölü değildi. O, Kaan'ın uyuşturucu denen illete başlaması ve hayatı boyunca acı çekmesinin nedeniydi. Ardında bir harabe bırakıp, toprağa karışan, asla unutulmayan bir ölü.

Kalbim, sanki sanki binlerce iğne batırılıyormuş gibi acıyordu. Yüzümden süzülen yaşlara engel olamazken, göz yaşlarımdan dolayı bulanıklaşmış bakışlarımı Kaan'a çevirdim. Üzgündü. Yüzü her zamanki gibi ifadesizdi ama gözlerinden okuyabiliyordum, kalbinden geçenleri. Bir kaç saniyeliğine gözlerini kapattı, hemen sonra aniden açtı. Öylece mezar taşına bakıyor, anlayamayacağım kadar kısık sesle bir şeyler söylüyordu.

Nasıl bir hata yapmıştı ki, bir genç kızın hayatına mal olmuştu. Yada Yiğit'in bu konuyla ne alakası vardı.
Bunların hepsi birer soru işaretiydi kafamda. Ama henüz dakikalar önce,  Kaan'a, anlattığından fazlasını sormayacağıma dair söz vermiştim. Birazda sorularımı yöneltip, o günleri hatırlatmak istemiyorum galiba.

Bacaklarım artık beni taşıyamayacak dereceye geldiğinde, bende Kaan'ın yanına diz çöktüm.
Çok güzel bir mezarı vardı. Öyle güzel ki, çiçek bahçesinden bir farkı yoktu.
Rengarek çiçekler, eşsiz kokularını salıyordu havaya.

Toprağın altında, bir insanın kemikleşmiş bedeni varken, toprağın üzerinin bu kadar canlı ve güzel olması, garip hissettiriyordu.  Adını bile bilmediğim çiçekler doluydu.
Sarı olanlar; laleydi sanırım. Mor olanlar ise; zambak.
Papatyalar vardı her yerde, kocaman papatyalar.

Kaan birden ayağa kalkıp, arabaya yönelince, öylece ardından bakmakla yetindim. Şu an mezarlık korkum hiç bir şeydi.
Hiç tanımadığım birinin ölümünün acısını yaşarken, ölülerin hortlama ihtimali hoş bile gelmeye başlamıştı.
Mesela Elif gelse ve Kaan çektiği bu sonsuz acıdan kurtulsa.
Ama bu bir korku filmi değildi. Gerçekti, tamamen gerçek.
Ve gerçekler hiç olmadığı kadar yakıyordu canımı.

Kaan, elinde büyük bir şişe su ile geri gelince, başımı bikaç saniyeliğinede  olsa, çiçeklerden toprağı görünmeyen mezardan kaldırıp, ona baktım.
Nasıl bu kadar ifadesiz durabiliyordu. Çektiği acıyı yüzüne yansıtmamakta ustalaşmıştı. Kalbi kan ağlasa da, yüzünde tek bir kas dahi oynamıyordu.
Ağlamaz mıydı bu adam? Yada içden gelen kahkahalarla gülmez miydi? Sevmez miydi, birini? 
Farklıydı, gerçekten çok farklı.

Saçlarımı kapişonun içine iyice sokup, görünmemelerini sağladım ve ellerimi açıp, Elif'in ruhunun huzur bulması için dua etmeye başladım.

****

Bir hafta geçmişti. Kaan'ın, beni Elif'le tanıştırmasının ardından yeniliklerle dolu geçen tam bir hafta. Geçen bu zaman diliminde Emir babaannesinin çiftliğinden dönmüştü. Eslem, söylediği günden bir gün sonrada olsa nihayet kamptan dönebilmişti.
Ve Alara, iki gün diye gittiği İzmir'den bir hafta sonra anca gelebilmişti. Şükür ki; Eslem dönmeden önce ailem beni tekrar kabul etmişti. Bu konuda gerçekten şanslı sayılırdım.

Kaan'sa sanki o gün hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Ona karşı nasıl bir tutum sergileyeceğimi bilmiyordum. İstemeden bir kızın ölümüne sebep olduğu için, ona kızmalı mıydım? Yada onun zaten acı çektiğini görebildiğim için destek mi olmalıydım?

"Hey! Şirine, daldın, gittin yine." Masanın diğer tarafında oturan Emir söylemişti bunu.

"Bana şirine deme." diye söyledim.

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin