Playlist; Buray- gitmem gerek. Dinlemenizi öneririm gerçekten güzel bir parça.
Uzun yorumlarınıza ihtiyacım var.
Keyifli okumalar.Yaklaşık iki ay önce, kendimi dünyanın en mutsuz insanı olarak görürdüm. Tek yaptığım; okula gidip, sahte gülüşlerimi sergilemek ve gece olduğunda, ağlayarak uykuya dalmaktı.
Şimdi ağlamıyorum ve kabuslarım artık eskisi kadar sık değil.
Yeni ve gerçek dostlarım ve yeni sinsi düşmanlarım var.Aslı, sanırım en zararsızları. Estetikli bir sürtük. Onun tek derdi; Kaan. Kimseyi ona yaklaştırmak istemiyor o kadar.
Milay, daha tehlikeli. Çünkü o bir hırsız. Hayatımdan insanları çalan usta bir hırsız. Masum yüzü sayesinde kandıramayacağı insan yok. Tabi onun gerçek yüzünü görenler dışında.
Melekleri bile kıskandırabilecek bir güzelliği varken,
bir şeytanın kalbine sahip.
Sevgilim olmasını önemsemeden, Melih'i benden çaldı.
Ve şimdi aynı şeyi Kaan'a da yapmasından çok fazla korkuyorum.Yiğit: En korkunçları. Kendi menfaatleri için bir kızın namusuyla oynabilecek kadar adi biri.
Onunla ilk tanıştığım günlerde, dilinden düşürmediği bir, "Oyun başlıyor." lafı vardı. Hep boş tehtid olarak düşünürdüm ama öyle olmadığını acımasız bir şekilde gösterdi.
Eslem'i her ne kadar özlemiş olsam da, gelmesini istemiyordum açıkçası. Çünkü o geldiğinde, Yiğit öyle yada böyle hayatımın tam merkezine kurulacak ve bitmek bilmeyen tehtidleri yeniden başlayacak. İlk başlarda, ondan çok fazla korkmasam, hatta kendine bad boy havası vermeye çalışan, ergenliği atlatamamış biri olduğunu düşünsemde, şimdi yapabilecekleri gördüğümde, korkum her geçen saniye büyüyor.Beynimi çökertmek üzere olan düşüncelerden kurtulabilmek için, suyu kapatıp, kabinden çıktım. Kurulanabileceğim ikinci bir havlu olmadığından dolayı, bulduğum tek havlu ile vücudumu kurulayıp, Kaan'ın siyah tişörtünü üzerime geçirdim. Vücudumu kuruladığım havluyla saçlarımıda kurulayıp, banyoda rast gele bir yere bıraktım.
Aşağıdan gelen gürültülü kapı çarpma sesi korkmama neden olmuştu. Hemen ardından Kaan'ın "Hazal!" diye kükremesi, bir şeylerin ters gittiğinin kanıtı gibiydi. Üzerimde tişörtü olmasını umursamadan, koşarak aşağıya indim.Hafif hafif titremeleri başlamıştı. Gözleri kızarmış ve salonda deli gibi dönüyordu. Merdivenin son basamağını da indiğimde, beni bileğimden tuttu ve salondaki boş odaya doğru sürüklemeye başladı. Elime bir anahtar tutuşturdu. "Üzerimden kapıyı kilitle." dediğinde, olumsuz anlamda kafamı salladım. Bunu yapmayacaktım onu kriz ile başbaşa bırakmayacaktım. Bu çok acımasızca olurdu. Yardım edebilme şansım varken onu yalnız bırakamazdım. Titremeleri giderek artarken, zar zor konuşabildi.
"Sana dediğimi yap." deyip odanın içine girdi. Bir kaç saniye bekledi üzerinden kapıyı kilitlememi. Ama istediği şeyi yapmadığımda, sinirle kapıyı açtı ve beni odaya itip, üzerimden kapıyı kilitledi. Açmak için zorladım ama benim güçsüz bedenimin bu ağır kapıyı açması imkansızdı.Şimdi anlıyordum bu odanın neden boş ve pencerelerinin demirli olduğunu. Sanırım burası onun kriz odasıydı.
Etrafta kendine zarar verebileceği hiç bir şey yoktu. Ama benim inadım yüzünden krizi salonda geçirecekti ve oradaki en ufak bir şey bile, onun bulanık aklında bir silaha dönüşebilirdi. Kendine zarar verme ihtimali daha yüksekti ve başkalarına da. Elimden gelen hiç bir şey olmadığı için, sırtımı kapıya yaslayarak oturdum. Salondan yükselen sesler ruhumu yaralıyormuş gibi hissediyordum. Acı çekiyordum. Kaan'ın her iniltisinde, bir bıçak darbesi yiyordum tam göğsünüm üzerine.
Nasıl kurtarıcıydım ben? Kendimi bile bu odadan kurtaramazken, onu nasıl uyuşturucudan kurtarabilirdim?
Benden kurtarıcı falan olmazdı. Sorunlum dışarıda acı çekerken, ben burada oturmuş, onun iniltilerini dinliyordum. Ben miydim kurtarıcı? Sorunlusu tarafından hapsedilen bir kurtarıcı. Komik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU
Teen FictionGenç bir adam; karanlık bir depoda, ruhu gibi eski eşyaların arasında, hayatında birçok kez tattığı, tanıdık acıyı çekiyor. Deli gibi titriyor, boncuk boncuk terliyor ve her seferinde ölüme biraz daha yaklaşıyor. Ağzından çıkan yeşil sıvı, onun...