Edilemeyen Vedalar

1.4K 36 36
                                    

Biliyorum bölüm çok gecikti. Ama inanın ki elimden gelen bir şey yoktu. Bazı özel nedenler ve yeni bir hayata başlamış olmanın getirdiği aksaklıklar diyelim...

Bölüm parçası: Pera, Seni kaybettiğimde

Keyifli okumalar dilerim. ❤

"Ya bize inanmazlarsa," diye mırıldandım, dikkatle araba süren Kaan'ın yan profilini izlerken, "Yalan söylediğimizi düşünürlerse?"

Gözlerini göremiyordum fakat yüz ifadesi, o sert tavrından bir an bile taviz vermedi.

Gözlerini yoldan ayırmadı. Öyle kayıtsızdı ki, beni duyup duymadığından bile emin değildim.

Yüzsüzlüğümü sürdürerek, "Buna dayanam," dedim.

"Bize inanmazlarsa buna dayanamam."

Dikkatini çekmeyi yine beceremdim. Aklını kurcalayan bir şeylerin olduğu ortadaydı. Sorsam, bundan önceki onlarca soruma yaptığı gibi buna da cevap vermeyeceğini bildiğimden sustum.

"Kes saçmalamayı!" diye bağırdı.

Ondan bir cevap bile beklemediğim için, yüksek sesini duyunca elimde olmadan yerimde zıpladım.

Gözleri sadece bir saniyeliğine beni buldu. Korktuğumu fark edince derin bir nefes aldığını duydum. Fakat ben o sırada, uzun süre oturmaktan dolayı, kısa eteğimin sıyrılıp açıkta bıraktığı bacaklarıma bakmak ve iç sesimle Kaan'a saydırmakla meşgul olduğum için yüzüne bakmadım.

Açılmış olan eteğimi kapatmak için bir uğraşa girmedim. Zira, Kaan'ın aklını meşgul eden şey her neyse moralini çok fazla bozmuştu ve bu durum onun dikkatini başka şeylere vermesine mani oluyordu. Bu hiç hoşuma gitmese de, şu an bana karşı tamamen kayıtsızdı.

Arabayı sağa çektiğini hissettim ama başımı kaldırıp ona bakmadım. Nişan gecesinden -iki gün önce- bu yana üzerinde, tarif edemeyeceğim bir huysuzluk vardı.

Canını sıkan bir şeyler vardı. Bunu kaç kere sorsam da bir türlü cevap alamamıştım.

İki gündür yaşadığım mutluluğu ve şoku üzerimden atamadığım için bana olan davranışlarını pek önemsememiş, aklımdaki tonlarca soruyu soramamıştım. Fakat artık bu durum canımı sıkmaya başlıyordu.

Bana böyle davranmaması gerektiğini ona gösterecektim. Ve bunu yaparken de, biz kadınların en büyük silahı, trip atma yöntemini kullanacaktım.

Başımı kaldırmadım.

"Bana bak," dedi. Ses tonu az da olsa yumuşamış gibiydi.

Bakmadım.

"Hazal bana bak." Kırmızı çiçekleri olan siyah eteğimden kaldırmadım başımı. Eğer istediği şeyler varsa bunun için çabalamalıydı.

"Güzelliğim bana bak." Ona karşı sürdürdüğüm tüm inadım bir anda yıkıldı. Bu kadardı, dudaklarından dökülen güzel bir söz ateşe koyulmuş bir buz gibi eriyip yok olmama sebep oluyordu.

Başımı kaldırıp, kendi koyu kahve harelerimle, onun aynı tondaki gözlerini bileştirdim. Son günlerde yüzüne yerleşmiş olan bu aşılmaz, sert ifadeyi hiç sevmemiştim. Güneşin yakıcılığıyla cezalandırdığı bu sıcak yaz gününde bile üşütüyordu insanı. 'Bana böyle bakma,' diye yalvarmak istedim bir an.

'Bana böyle davranma, alışkın değilim. Zayıfım, kaldıramam'

Gözlerinin içinde en ufak bir merhamet parıltısı, yüzünde ise, hiç bir yumuşama yoktu.

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin