Bölüm parçası: Ed Sheeran- Thinking out loud
Multi: MelihKeyifli okumalar dilerim...
Dakikalardır yerde, dizlerimin üzerinde dururken, gözümden düşen yaşlara bir yenisinin daha eklenmesine izin veriyordum.
Kalabalık giderek azalsa da şimdi de benim cesaretim yoktu yerde yatan kişiye bakmaya.
Ya, o Kaan'sa? Ya nefsine hakim olamamışsa? Ya ben onun kurtarıcısı olamamışsam? Onu kurtaramamıssam? Tüm bu soru işaretleri, cesaretime inen birer balyoz darbesiydi.
Beynim bulanık, kalbim ağrıyor ve ben kendimi bir boşluktan düşüyormuş gibi hissediyorum. Onun olmadığı bir hayat düşünemiyorum. İstemiyorum.
Onunla her ne kadar kavga etsek de, onunla ne kadar uyuşamıyor olsakta, hatta bana sürtük muamelesi de yapmış olsa, onsuz bir dünya gerçekten düşünemiyorum.
Zihnim, düşünce karmaşasından sağ çıkabilme mücadelesi verirken, bir anı belirdi zihnim de, bir cümle...
Bana ikinci kez sürtük demeye çalıştığında, ona artık yardım etmek istemediğimi; kendi pisliğinde boğulmasını ve en önemlisi de, uyuşturucu komasına girip ölmesini istediğimi söylemiştim.
Ve belki de, dileğim gerçek olmuştu. Eğer başımı kaldırıp, yerde yatan kişiye bakma cesaretim olsaydı, sinirle ağzımdan çıkmış olan sözlerin gerçekleşmiş olup olmadığını anlayabilirdim.
Ama benim isteklerim kabul olmazdı ki. Yıllardır, ailemin beni sevmesi için ettiğim dualar, dilediğim dilekler gerçekleşmezken, sinirle ağzımdan çıkan bir cümle mi gerçekleşecekti? Böyle bir şey olmazdı ki. Olmamalıydı.
Gözlerimi kapatıp, tüm bu olanları bir rüya olmasını diledim. Bir kabus... Aylardır gördüğüm kabuslardan biri sadece...
Gözlerimi kapattığımda, güçlü bir elin beni hızla yukarı çektiğini hissettim. Ve bu, büyük bir korkuyla gözlerimi açmama neden oldu. Gözlerimi açmıştım ama başım hala öne eğik olduğu için beni peşi sıra sürükleyen kişinin sadece ayakkabılarını görebiliyordum. Kahverengi, bağcıklı ayakkabılar. Beni sürükleyen kişiye çok fazla odaklanamamıştım; zira zihnim, yerde yatan kişinin Kaan olma ihtimali ile oldukça meşguldü. Ve bu beni çok fazla yormuştu. Düşünemez, hissedemez, nefes alamaz olmuştum.
"Ezilmek mi istiyorsun?" diye kükreyen sesi duyduğumda, başımı hızla kaldırıp, tanıdık sesin sahibine odaklandım.
Kaan kaşlarını çatmış ve kızgınlığını ellerinden çıkarmak istercesine, sımsıkı yumruk yapmıştı.Kalbimin üzerine oturmuş olan fil, kalkmış kendine yeni diyarlar aramaya koyulmuştu. Rahatladığımı hissettim.
Ama gözlerimden süzülen yaşlar bir türlü kurumuyor, yeniden akan yaşlar buna izin vermiyordu.
Gözlerimden süzülen her bir yaş, bu kez mutluluktandı. Ama Kaan bunu fark edememiş olacak ki, zaten çatmış olduğu kaşlarını, sanki mümkünmüş gibi daha da, aşağıya düşürdü."Neden ağlıyorsun? Şerefsizin biri bir şey mi yaptı?" diye sordu. Sanki, evet bana biri laf attı desem, gösterdiğim kişiyi öldürecekmiş gibi kızgınlık ve öfke dolu çıkıyordu sesi.
Tüm bu davranışlarını umursamadan, kollarımı ona doladım. Ve yüzüm boynunda gizlenirken, "Sen değilsin. Sen değilsin." diye söylenmeye başladım. Açıkçası sevinçten ne dediğimin farkında bile değildim.
"Ne değilim? Kim değilim? Hiç bir şey anlamıyorum." diye sordu, ellerini nazik ama sahiplenici bir dokunuşla belimle buluştururken.
Titreyen parmaklarımla kalabalığın olduğu tarafı gösterip, ellerimi tekrar omzuna koydum ve konuşmaya başladım.
"Orada yatan sensin sandım." dedim pürüzlü çıkan sesimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU
Teen FictionGenç bir adam; karanlık bir depoda, ruhu gibi eski eşyaların arasında, hayatında birçok kez tattığı, tanıdık acıyı çekiyor. Deli gibi titriyor, boncuk boncuk terliyor ve her seferinde ölüme biraz daha yaklaşıyor. Ağzından çıkan yeşil sıvı, onun...