Nişan

1K 48 39
                                    


Bölüm parçası, Dheere dheere se meri zindagi.

Sanırım yazdığım en absürt bölümdü. Yine de keyifli okumalar dilerim.

Kaan'ın kucağından inip arkasına saklandım bir çocuk gibi. Şu an korkmuş ve hasta bir çocuktum ben, korunmaya muhtaç, sevgiye açtım.

Kapının girişinde tüm heybetiyle duran kişinin sadece silueti görünüyordu. Elindeki, av tüfeği olduğunu var saydığım şeyle tekrar ateş etti. Yeniden, kırılan camların sesi ilişti kulağıma.

Ve ben korkudan, acıyan boğazıma rağmen öyle bir çığılık attım ki, ormandaki tüm canlıların duyduğuna emindim neredeyse.

Kaan beni iyice arkasına saklayıp, sadece benim duyabileceğim bir şekilde fısıldadı.

"Şşşş korkma güzelim!"

Ve ben sanki bu cümleyi duymaya muhtaçmışım gibi korkum bir miktar azaldı.

Lakin bu hala Kaan'ın arkasına saklanmama mani değildi.

Tuhaf bir şekilde biliyordum da... Eğer kapının önünde duran kişinin amacı bize zarar vermek olsaydı, yaptığı iki atışta pencereyi değilde bizi hedef alırdı.

"Siz kimsiniz ve kulübemde ne işiniz var," diye konuştu kapıdaki kişi. Sesi sertti ama anlam veremediğim bir şekilde şefkatliydide. Bu onun kötü bir insan olmadığını düşünmeme neden oldu.

Yavaşça ayağa kalktı Kaan, beni de peşi sıra sürükleyerek. Yağmurluk şeffaf olduğu için kalın battaniyeyi vücuduma sarmayı başarabilmiştim, peşinden ayağa kalkmadan önce. Beni yeniden arkasına sakladı. Beraber birkaç adım atmıştık ki, güçsüz bacaklarım titremeye başladı.

"Yaklaşma," diye bağırdı adam, silahı Kaan'a doğrulttuğunda. Kaan'ın koluna yapışıp onu durdurmak istedim. Fakat kollarım, bacaklarım hatta tüm bedenim güçsüz düşmüştü.

Beni iyice arkasına sakladı Kaan. Sanki bana gelecek olan herhangi bir zarardan korumak ister gibi kendini siper etmişti önüme.

"Onu korkutuyorsun," dedi. O dediği kişinin ben olduğumu biliyordum ve benden bu şekilde bahsetmesi hoşuma gitmemişti.

Kapıdaki adam onun sözlerini duymamış gibi tekrar etti, elinde kocaman bir tüfekle çıkageldiğinden beri dilinden düşürmediği sorusunu.

"Son kez soruyorum. Kulubemde ne işiniz var?"

Kaan sinirlenmişti. Bunu, beni arkasına saklamak için geride tuttuğu kolunun kasılan damarlarından anlamıştım. Yüzünü göremesem de, şu an dişlerini sıktığından dolayı kasılan bir çeneye, çatılan kaşlara ve ateş saçan gözlere sahip olduğunu bilmek hiç de zor değildi.

"Neden bir papağan gibi sürekli aynı şeyleri tekrar ediyorsun? Sağır ya da geri zekalı değiliz. Elindeki tüfeği indir ve olan biten her şeyi sana anlatalım."

Kaan'ın bu konuşması, ateş edildiğinden dolayı kırılan pencereden içeriye giren hava kadar soğuktu. Buz gibi.

Kapıdaki adamın yüzünü, ışık arkasına kaldığı için göremiyor olsam da, kaşlarını çattığını hissettim. Sabrı tükeniyormuş gibi derin bir nefes aldı. Tekrar pencereye ateş edip yeniden konuşmaya başladı.

"Tüfeğimi bırakmayacağım ve sen de bana kulübemde ne işiniz olduğunu anlatacaksın."

Kaan yumruklarını sıktı ve adama doğru bir adım attığı zaman kapı eşiğinde tüm heybetiyle duran adam silağının hedefini penceden Kaan'ın kalbine çevirmişti. İçime dolan korku ile hemen Kaan'ın önüne geçip, bir elimle üzerimdeki battaniyeyi sabit tutmaya çalışırken, diğer elimle benden metrelerce uzaktaki adamı sakinleştirmek için saçma sapan hareketler yaptım.

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin