UMRUMDA MI?

1.8K 94 10
                                    

Karanlığın, etime geçirmiş olduğu pençelerden teker teker kurtulurken, net olmayan sesler duyuyordum. İstesem şu an gözlerimi açabilirdim ama konuşmanın arasında, Elif ismi
geçince, merakla dinlemeye başladım.

"Onu da Elif gibi mi yapmaya çalışıyor sun?" bu ses, son günlerde tahammül dahi edemediğim Yiğit'e aitti.

"Elif konusunda tek suçlu varsa o da sensin. Boşuna beni yargılamaya çalışma." diye kükredi Kaan.

Yiğit sanki onu duymamış gibiydi"Ona ne yaptın nasıl bu hale geldi?" diye sordu.
Ses tonu yanıltıcıydı, sanki beni önemsiyormuş gibi tedirginlikle çıkmıştı.

"Neden merak ettin, çok mu umrunda?" diye öfkeyle sordu Kaan.

"Senin ne kadar umrundaysa benimde o kadar umrumda."

"Bak bu güzel." dedi Kaan alay lokan sesi ile.
"Umrunda olmaması güzel."

Bu saçmalığa daha fazla tahammül edemeyeceğimi anladığımda, yeni uyanıyormuş gibi yavaşça gözlerimi açtım.
Hararetli konuşmalarına o kadar dalmışlardı ki, beni fark etmediler bile. Yalandan öksürürken, sanki yeni ayılıyormuş gibi elimi gözlerime götürdüm ve boş bakan gözlerle onlara bakmaya başladım?

Sonunda beni fark etmişlerdi. Yiğit yüzümü bir süre inceledikten sonra odadan çıktı.
Kaan, birkaç büyük adımda yanıma gelip, "İyi misin?" diye sordu.
Yüzü, sanki işkence çekiyormuş gibi buruşmuştu.
Onun umrunda olmadığımı henüz birkaç dakika önce kendisi söylemişti. O zaman yüzünün bu hali ne?
Belkide kendini suçluyordu. Eğer öyle bir şey yapıyorsa kesinlikle haklıydı. Çünkü bu halde olmamın sebebi o.

Nasıl kendine gelmişti, krizi nasıl atlatmıştı. Beni buraya kim getirmişti, Yiğit'in burada ne işi vardı?
Bütün bu soru isaretlerinin yanında yeni bir tanesi belirdi.
Elif? Elif kimdi?

Ona hala cevap vermediğimi hatırlayıp, başımla iyiyim der gibi bir işaret yaptım.
Aslında iyi değildim, başımdaki ağrı iyi olmamı engelliyordu.
Nerede olduğumuza bakmayı akıl edebildiğimde, yarı açık gözlerimi odada gezdirdim.
Tipik, beyaz, ilaç kokan bir hastane odasındaydım.

"Krizi nasıl a-" soracağım soruyu yarıda kesmemin nedeni, odaya, orta yaşlı, gri saçlı, beyaz tenli doktorun girmesiydi.
Bana hafif bir tebessüm sunduktan sonra konuşmaya başladı.

"Beyin kanaması ihtimalinden şüpheleniyorduk. Ama şükür ki tomografide öyle bir sonuç çıkmadı. Yaptığımız tahlillerde bunu doğrular nitelikteydi.
Aldığınız darbenin etkisi ile dengede durmada zorlanabilirsiniz ve baş dönmeleri yaşayabilirsiniz.
Birkaç gün topuklu ayakkabı giymeyin ve yüksek yerlerden uzak durun.
Eğer herhangi bir şikayetiniz yoksa, hemen taburcu olabilirsiniz."
Adam konuşması bittiğinde, geçmiş olsun dileklerini iletip, kapıya doğru yöneldi.
Aklına bir şey gelmiş olacak ki, kapıya ulaştığında, bize dönüp tekrar konuşmaya başladı.
" Haa, bu arada birkaç gün yalnız kalmayın, denge problemi yaşayabilirsiniz ve başınıza daha kötüsü gelebilir.
Kusma, şiddetli baş ağrısı yaşarsanız hiç vakit kaybetmeden bizi ziyaret edin. Ve hastanın yirmidört saat boyunca uyumaması gerekiyor. Yanında bunu sağlayacak birinin olması lazım."

Doktor odadan çıktıktan sonra, yatakta oturur pozisyona geldim. Üzerimdeki, beyaz okul gömleğimin yarısı kanla kaplıydı. Ve kan kokusu midemi bulandırmaya yetmişti.
Ayağa kalmak için hamle yaptığım sırada Kaan omuzlarımdan tutarak durdurdu beni.
"Önce üzerini değiştir." dediğinde, köşede duran torbayı eline alıp bana uzattı.
Şaşkınlığımı gizleyemedim. Kaan bunu düşünecek kadar ince ruhlu biri değildi.

Teşekkür ettim, elindeki torbayı alırken.
Kıyafetleri torbadan çıkarıp, yatağa koydum.
Kaan arkasını döndüğünde, elim gömleğimi buldu.
İlk birkaç düğmesini açmıştım ki, hissettiğim yoğun baş dönmesi ile elimi başıma götürüp, geçmesini bekledim.
Sanki dünya tepetaklak olmuştu. Yaşadığım şey midemin daha da bulanmasınada sebep oluyordu. Şu an berbat hissediyorum.
Tek isteğim, eve gidip saatlerce uyumaktı.
Bunu önemsememeye çalışarak, tekrar gömleğimin düğmelerini çözmeye çalıştım. Ama düğmeleri bile göremeyecek kadar dönüyordu başım. Tek görebildiğim, dönen ufak siyahlıklardı.

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin