Bu bölümde, Kaan'ın, Hazal'la tanışana kadar başından geçen olaylar var. Yani bu bölümde hikaye çözülecek diyebilirim. 50. bölümlerde final yapacağımı düşünürsek, olaylar yavas yavaş gün yüzüne çıkmalı diye düşünüyorum.
Açıkçası, hikayenin başından beri olan bölümler arasında en içime sinen bölüm oldu. Yazarken ağladığım yerler oldu. Ama umarım siz okurken ağlamazsınız.Hikayeyi tabletten yazıyordum genelde. Ve şu an, elimdeki tableti bozdum. Bu yüzden ekranın bazı kısımlarını göremiyorum. Yanlışlarım olursa affola.
Playlist: Tuna Velibaşoğlu- Sen kal ölene kadar.
Her zaman ki gibi, uzun bir bölüm oldu.
Keyifli okumalar dilerim.
Vote ve yorumlarınız eksik olmasın.
Sizleri seviyorummmmm...On iki yıl. Yetimhane köşelerinde geçen, tam on iki yıl. O gün anne ve babasının yanarak feci şekilde can vereceğinden habersiz, her çocuğun yaptığı gibi dışarıda arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. Sadece beş yaşında, hiç bir çocuğun kaldıramayacağı şeyler yaşamıştı. Ölümün ne olduğunu bile bilmiyordu. Sadece onları bir daha göremeyeceğinden haberi vardı o kadar.
O olay yaşanana kadar, mutlu bir hayatı vardı. Anne ve babası ona gözü gibi bakar, imkanları el verdikçe isteklerini karşılamaya çalışırlardı. Çok büyük istekleri yoktu zaten Kaan'ın. Babasının, işten dönerken aldığı çikolatalı gofret onu mutlu etmeye fazlası ile yetiyordu.
Çok zengin sayılmazlardı. Ama babasının güvenlik görevlisi olarak çalıştığı şirketten aldığı maaş onları geçindirmeye yetiyordu. Evlerinden yemek kokusu hiç eksik olmazdı. Ve ocakta mutlaka taze çayları bulunurdu. Küçük bir mahallede yaşadıkları için, evlerinden müsafir hiç eksik olmazdı. Annesi gibi, Kaan'da severdi müsafirleri. Gelen müsafir çocuklarıyla oynamak hoşuna gidiyordu çünkü.Bir gün yine, üzerine, hangi takımın olduğunu bilmediği ama havalı durduğu için giydiği formalarını geçirip, aşağıya, anne ve babasının yanına inmişti. Önce babasına, sonra annesine sarılmıştı o küçücük kollarıyla. O gün, babasının tatil günü olduğu için babası işe gitmemiş, annesiyle keyifli bir şekilde sohbet ediyordu. Kaan konuştuklarından bir kelime bile anlamıyordu. Bu yüzden izin alıp, sokağa, arkadaşlarının yanına çıkmıştı. Çıkarken, havası biraz inmiş futbol topunu yanına almayı unutmamıştı.
Kısa sürede oyun kurulmuştu. Takım bile kurmadan, maç yapmaya çalışıyorlardı. Tüm çocuklar, deli gibi bir topun pesinden koşuyor, top ayağına geldiğinde, nereye gittiğini önemsemeden vuruyordu. Kaan, hangi kaleye olursa olsun gol atma hırsıyla topa biraz hızlı vurduğunda, top, mahallenin aksi ve huysuzu olan Asım amcaya çarpıp anca durmuştu.
Yaşlı adam, önce ayağının dibindeki topa bakmış, ardından, hiç bir duygu kırıntısı bulunmayan gözlerini biraz ileride ki çocuklara çevirmişti.
Çocukların eğlenip, mutlu olması onu rahatsız ediyordu. Kendisi, babasının baskılarından dolayı, çocukluğunu istediği gibi yaşayamamıştı çünkü.Yaşlı adam ayaklarının dibindeki topu alıp, cebinden, sürekli taşıdığı çakısını çıkardı ve hiç düşünmeden topa sapladı. Bunu yaparken gözü çocuklardaydı. Onların mutsuzluğundan, sadistçe zevk alıyordu. Yaşlı adam havası iyice inmiş topu çocukların önüne atıp, şeytanice kahkaha attı ve yoluna devam etti.
Gözleri dolu dolu olmuştu Kaan'ın. O topu harçlıklarından biriktirerek almıştı. Ve yenisini alabilmek için en az bir ay boyunca para biriktirmesi gerekiyordu. Gözünden bir damla yaş aktığında, kendini daha fazla tutamadı ve hıçkırıklarını serbest bıraktı. Elini gözüne götürüp, göz yaşlarını silerken, yaşlı adamın ne kadar kötü bir insan olduğunu düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU
Teen FictionGenç bir adam; karanlık bir depoda, ruhu gibi eski eşyaların arasında, hayatında birçok kez tattığı, tanıdık acıyı çekiyor. Deli gibi titriyor, boncuk boncuk terliyor ve her seferinde ölüme biraz daha yaklaşıyor. Ağzından çıkan yeşil sıvı, onun...