Kıskançlık Oyunları

1.3K 69 13
                                    

Bölümün sonunda yaptığım açıklamayı okumadan geçmeyin lütfen...
Playlist: Galliyan
Vote ve yorumlarınız eksik olmasın.
Keyifli okumalar dilerim

Yaklaşık bir haftadı Kaan'ı görmüyordum. En arka sırada, pencerenin yanı başındaki sırası günlerdir boştu. Ve her ne kadar bunun olmasını istemesem de, onun için çok fazla endişeleniyor ve deli gibi merak ediyordum. Bana ikinci kez sürtük muamelesi yapmıştı. O, benim değer verdiğim biriydi ve onun ağzından “Seni beceririm.” gibi cümleler duymak, tahmin edilemeyecek derecede çok yakıyordu canımı.Sadece okul sınırları içerisinde gördüğüm Yiğit ise, Kaan'dan daha vefalı çıkmış, hiç değilse benimle konuşmaya çalışmıştı.
Onun bu isteklerini tabi ki kabul etmemiştim. Ama Yiğit bile, bir şeyler için çabalarken, Kaan'ın bir özür bile dilememesi gurur kırıcıydı.

Hatalıydı. Onunla olan bir çok tartışmamızda da olduğu gibi, bu olayda da hatalı olan oydu. Bir açıklama yapıp, kendimi anlatmama izin vermeden, başlamıştı,kırıcı sözlerine.
Üstelik kendi evimden atılmamın şokunu üzerimden atamamışken, onun bu davranışları... Beni bir sürtük olarak görmesi... Kabul edilemezdi.

Onu affetmeyecektim. Benden özür dileyene kadar onu affetmeyecektim. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu bildiğimden, belki de ölene kadar onu affetmeyecektim.

Ama  tüm bunlar, onun için endişelenmeyeceğim anlamına gelmiyor. Onu görmediğim şu bir hafta da, içimde çok fazla duygu birikmişti; endişe, merak ve sanırım, biraz da özlem.
Bana değer vermeyen bir insanı özlediğim için, her ne kadar kendime kızsam da, hislerime söz geçirememem benim suçum değildi.

Tüm bu duygu karmaşasından kurtulmak adına,  dakikalardır, Kaan'ın boş sırasını izlediğim gözlerimi, sayılar ve harflerle dolu tahtaya çevirdim. Hocanın sesi bir uğultudan ibaretken, sayılar havada uçuşuyormuş gibi hissediyordum. Etraf bile yavaştan karamaya başladığında, en iyi yolu tercih edip, başımı sıraya koydum ve zorlukla açık tuttuğum gözlerimi kapattım.

Karanlıkla gelen huzur ne kadar sürdü bilmiyorum ama saçlarımda ve boynumda hissettiğim tüy kadar hafif dokunuşla ayrıldım bu huzrdan. Aslında tam olarak uyanmış sayılmazdım. Sesleri duyup, dokunuşları hissediyor olsam da, sanki, biri göz kapaklarımın üzerine tonlarca yük koymuş gibi, bir türlü gözlerimi açamıyordum.

Dokunuşlar biraz daha belirginleştiğinde, derin bir nefes alıp, gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim. Başucumdaki kişi her kimse, sadece parmak uçlarıyla, tüy kadar hafif dokunuşlar konduruyor olsa da, bu beni kendimden geçirecek kadar iyi hissettiriyordu.
Sanki bulutların üzerinde yürüyormuşum ve insanları, isteklerini takmadan, özgülüğümü yaşıyormuş gibi. Öyle saf ve huzurlu dokunuşlardı ki bunlar; uykunun verdiği huzur, bu dokunuşların verdiği huzurun yanında, ufacık bir noktadan ibaretti. Hem güven hem huzur veriyordu parmakları.

Sonra ufak bi hışırtı ilişti kulaklarıma. Sanki haraket etmiş gibiydi. Sanki bana daha da yaklaşmış gibiydi. Nefesini yüzümde hissettiğimde, ciğerlerime tanıdık bir koku doldu.
İlk yağmurdan sonraki toprak kokusu... Huzurun kokusu... Mutluluğun kokusu... Güvenin ve bir sorunlunun kokusu. Her ne kadar gözlerimi açıp, onun o güzel yüzüne bakmak istesem de, bunu bir türlü gerçekleştiremiyordum. Nefesi giderek yaklaşırken, saçlarımdaki elini geri çekti ve ben dakikalardır yürüdüğüm o buluttan büyük bir gürültüyle düştüm.

Hemen çenemin altında hissettiğim baskı kalbimin bir volkan gibi alevlenmesine neden oldu. Bunu özlemiştim. Bana dokunmasını da, günler sonra kalbimin bu kadar hızlı atmasını da. Belki de en çok yüzüme çarpan sıcak nedesini özlemiştim.
“Seni özledim.” dedi kısık ama bir o kadar da erkeksi çıkan sesi ile.
Titrek bir nefes alıp, söylediği şeyi hazmetmeye çalıştım. Beni özlediğini söylemişti. Kaan Gürman Hazal Arcan'ı özlemişti. Bu benim imkansızımdı. O hissiz, duygusuz insan beni özlemişti. Gözlerimi açabildiğimde yapacağım ilk şey, bu günün tarihini bir yere not etmek olacaktı.

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin