24. Bölüm 'Çok Severken de Biter...'

18.1K 1.2K 442
                                    


Bölüm Şarkısı: Cengiz Özkan - Yandı ha yandı.

🥀

'Bir vefasız yar elinde kaldım ben,
Ağzımda dillerim yandı ha yandı...'

🥀

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


🥀

"Ne var biliyor musun?" dedi birbirlerinde olan gözlerini tek bir saniye ayırmadan.
"Eğer bana fikrimi sorsalardı, ben de senin yerine başka bir adamı seçerdim."

Kelimeler ete kemiğe bürünebilir miydi?
İnsanın karşısına geçip boğazına bıçak dayayabilir miydi? Hadi bu kadarı kabul edilebilir olsa, o bıçağın gerçekten teni yırtıp atmışçasına acıtması mümkün olabilir miydi?

Adam bitti.
Tek bir cümle ile infazını verdi sevdiğim dediği. Başını önüne eğerek, duyduklarının o kahredici girdabından çıkmaya çalıştı. İmkanı yoktu, artık ondan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Bırakmamıştı karşısındaki vicdansız.

"Bundan sonra..." derken can çekişen bir hayvan gibi boğuk çıktı sesi. "Senin için atmaya devam ederse..." Bakışları yerden kalktı. Bir yabancıyı bile titretebilecek kadar buz kesmişti yeşilleri. "Bu kalbe de yazıklar olsun."

Adamın ürpertici soğukluğuna tezat cayır cayır yandı Yade. Sözlerinin ağırlığını kavrayabildiğinde, aynı bıçak onun da boğazına dayandı. Ancak ne yazık ki kurtulmak için artık çok geçti. Bir kere kesilmişlerdi; aynı yerden, aynı acıyla kıvranıyorlardı şimdi.

Birkaç adım geri gitti Alparslan. Her şeye rağmen arkasını dönmesine müsade etmeyen ayaklarına sayıp sövdü. Ne olması gerekiyordu daha? Ne olursa gönlü bu kızın aslında hiç sevmediğine ikna olacaktı?
Geri geri yürüyerek arabasına bindi. Kapısını deli kuvvetiyle çarptığında, bir dakika dahi kalmaya katlanamayarak aceleyle anahtara uzandı. Ancak rüzgarın uğultusunun arasından duyduğu köpek sesleriyle anahtarı tutamadan eli havada asılı kaldı. Birkaç saniyeliğine yan aynasından hâla olduğu yerde bekleyen kıza baktı. Zor bela tutup çevirdi anahtarı.
Ancak yeri göğü inletebilecek hiddeti, gaza yüklenmeye yetmedi.
"Bas git!" dedi bir türlü hareketlenemeyen tarafına. "Ne hali varsa görsün, bas git!"

Olmadı...
Olacağını düşünmesi saçmalığın daniskasıydı.
Bir hışım açtı kapısını. Korktuğunu bile bile onu burada bırakıp nasıl giderdi? 
Gittiği takdirde 'ne hali varsa görsün' dediği o değil, bizzat kendisi olurdu.

Süratli adımlarla önüne geçip, aynı hızla Fatih'lerin evine doğru yürümeye devam etti. Arkasından geleceğini biliyordu, bu yüzden dönüp bakma gereği duymadı.

Yade yanından rüzgar gibi gelip geçen adamın neden gitmediğini anlayabildiğinde titreye titreye peşine takıldı. Esasında o köpeklerin sesini duymamıştı bile. Titreyişinin sebebi korkusu değildi, duyduğu cümlenin soğukluğu yüzünden üşüyordu. Ama içi nasıl bu kadar yanabilirdi, buna hâla anlam verebilmiş değildi.

HİRÂSETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin