25. Bölüm 'Keşkeler dolandı boğaza...'

24.6K 1.2K 661
                                    


Bölüm şarkısı: Suavi-Hasret Türküsü.

'Hasretinle erir giderim...' 🥀

' 🥀

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


🕡

Annesinin avluyu dolduran bağırtılarına rağmen durmayıp, son anda almayı akıl edebildiği çantasının askısını omzundan geçirerek koşmaya devam etti. Sokağa çıkarken; "Varınca arayacağım seni, merak etme!" diyerek ne derece sinirlendiğini bildiği kadını sakinleştirmeye çalıştı. Vakti olsa oturur, güzellikle gitmesi gerektiğini anlatırdı ama şartlar bu kadarına müsade etmişti.

Yanaklarını ıslatan gözyaşları mıydı yoksa yağmur mu yağıyordu? Hava fazlasıyla açık ve güneşli gözüktüğüne göre ağlıyordu demek ki.
"İyi ol." dedi tökezlemeleri eşliğinde durağa koştururken. "Lütfen iyi ol hovardam..."

Gülsüm teyzesiyle dakikalar önce yaptığı telefon konuşması biter bitmez kendisini hazırlanmaya girişirken bulmuştu. Hazırlanmak dediği yalnızca üzerine dış kıyafetlerinden birini geçirmekti. Başındaki tülbent hâla yerli yerindeydi ve o aceleden bir şal ile değiştirmeyi bile düşünememişti.

Geçirdiği vahim kaza sonucu hastanede tedavi gören adam nasıldı? Neden Gülsüm teyzesinin sesi öyle ağlamaklı çıkmıştı? O kadar mı kötüydü durumu?
Hiçbir şey bilmiyordu!
Aylardır bahsinin açıldığı ortamlardan dahi kaçmışken, şimdi hakkında bir şeyler öğrenebilmek için yana yakıla yalvarıyordu yüreği.
Atmam diyordu sanki.
İyi olduğunu duymazsam soluklarını rahat bırakmam der gibiydi.

Yaşanılanların ne önemi kalmıştı ki?
Unutmak için aylardır hayatını cehenneme çevirmişti ama onun kaza geçirdiğini öğrendiği an tüm çabası bir toz bulutu haline gelmiş ve gözlerinin önünde kayıplara karışmıştı. Sağlıklı olduğunu biliyorsa kızardı, iyi olduğu takdirde hayatından çıkarmak için canını dişine takmaya kalkardı. Şu durumdayken bunların tamamı; hiçbir mahiyeti olmayan kuruntulardan ibaret kalmıştı.

Otogara geldiğinde hiç vakit kaybetmeden biletini almak üzere her zaman yolculuk yaptığı firmanın gişesine yaklaştı. En erken vakitte olan otobüse binebilmek adına dakikalarca görevliye yalvardı. Yer olmadığından kendisini bir saat sonraki otobüse almak zorunda olduğunu söyleyen adamın tabiri caizse başının etini yedi. Zavallı adam daha fazla bu baskıya maruz kalmak istememiş olacak ki, bir süreliğine ortadan kayboldu ve nihayet bıkkın suratıyla az sonra kalkacak otobüste bir yer ayarlamış şekilde geri döndü. Yolculardan biri ile konuşup anlaşmış olmalıydı, zira az önce Yade'ye hiç yer olmadığını savunup durmuştu.

Nedeniyle nasılıyla ilgilenmedi genç kız. Hızlıca belirtilen otobüsü buldu ve koltuğuna yerleşti. Nasıl geçerdi şimdi onca saat?
Uyusa uyuyamaz, öylece dışarıyı seyredeyim dese seyredemezdi. İyi olduğunu bilmeye o kadar ihtiyacı vardı ki; koca bir katık parçası boğazında takılı kalmış gibi hissediyor, bir yudum nefes için çırpınıyordu. Feci halde yanan gözlerinin de daha şimdiden ağlamaya mecali kalmamıştı.

HİRÂSETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin