Son Bölüm 'Cümbür Cemaat...'

10.8K 634 695
                                    


...
Nasıl başladıysa öyle biter;
Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez.

Kişinin sevdikleri yanında ise, şavkı adeta gözlerinden taşıp kalplere dokunur. Öyle bir güler ki bu insanlar, dudaklarına yerleşen tebessümler mutluluklarına bizatihi şahit olur. Bu yüzden olsa gerek, kalabalıkta yenilen yemeğin tadı daima damakta kalmaktadır. Yemek aynı yemek olsa da, sofranın etrafında bulunanlar yemeğin asıl tadı, asıl tuzudur.

Hayri beyin ev sahibi olarak baş köşesine oturduğu bayram masası da, bu tanımdan nasibini almıştı. Şimdilik iki yanında yalnızca ahbapları bulunuyordu ancak saatler içinde bir kısmını hanımlar, diğer kısmını oğulları ve çocuklar dolduracaktı. Yerinden doğrulup ilerideki masaya baktığında kadınlar tarafında da yine yaşları kemale ermiş olanların oturduğunu gördü. Onlar; Gülsüm, İclal, Huriye, Beyza ve Sultan hanımdan başkası değildi.

Evde olmayan oğulları, sabahtan kestikleri kurbanı paylaştırmak üzere kaldıkları kesimhaneden henüz dönmemişlerdi. Kızlar ise eşleri gelene kadar mutfakta vakit geçirmek istemiş olacaklar ki ortalıkta gözükmüyorlardı. İşin aslı çocuklar bahçede oradan oraya koşturup enerjilerini atarken bir süreliğine ara vermeksizin muhabbet edebilme imkanı bulmuşlardı. Bahçede oturan yaşlıların göz kulak olacaklarını biliyorlardı.

"Ne iyi ettik de şu işi akıl ettik." diyerek nihayetinde büyük bir memnuniyetle arkasına yaslandı. Bu sene kurban vazifesini dostlarıyla yerine getirip, ilk gününü birlikte geçirmeye karar vermişlerdi. İkinci gün herkes kendi akrabalarına gitmek üzere memleketlerine doğru yola koyulacaktı ama bugünü çoluk çocuk hep birlikte geçireceklerdi.

"Al benden de o kadar." dedi Salih bey. Onun gözlerinde de aynı içten sevinç vardı. "Torunlarımı anca bayramın ikinci günü görebiliyordum. Bu sefer ilk günden beraberiz çok şükür."
Onlar karı koca her bayramı muhakkak Sivas'ta geçiriyorlardı. Fatih ile Hafsa ise İstanbul'daki akrabaları ziyaret ettikten sonra yanlarına gelebiliyorlardı. Devamında günlerce memlekette, onlarla birlikte kalıyor olsalar da bayrama kalabalıkla başlamak bir başkaydı. Yerini de hiçbir şey tutmuyordu.

Osman bey "Bunun tekrarı şart." diyerek dostları gibi samimi kalabalığın hasretini çektiğini gösterdi. Yiğit hayatlarına girmeden önce çekirdek ailesi ile birlikte sürdürdüğü monoton bir hayatı vardı, üstelik Hafsa ve Esra'nın arkadaşlığından dolayı yalnızca Salih beyi yakından tanıyordu. Şimdilerde ise buradaki insanların tamamıyla can ciğerdi.
Bayramlar biraz da bu nedenle güzeldi, normal vakitlerde herkesi eksiksiz bir araya getirmek kolay değildi. Mutlaka iştirak edemeyen birileri çıkıyordu.

İsmiyle günün anlam ve önemini özetleyen Bayram bey masanın diğer ucundaki sandalyede, yalnızca afiyette olduğuna işaret eden bir tebessümle kafa sallayarak muhabbete katılım gösterdi. Onun için de eş dost birlikte oturulan sofranın bereketi tartışılamayacak kadar kıymetliydi. Bu nedenle onaylamaktan başka bir söylemde bulunma gereği duymadı.

Az ötede kadınlar tarafının başına kurulmuş olan İclal ve Gülsüm hanımın ise dertleri bambaşkaydı. Onlar da bu birliktelikten hayli memnunlardı tabi fakat oğullarının kazasız belasız döndüklerini görürlerse daha bir memnun olacaklardı.
"Birbirlerini bıçaklamadan gelirler mi dersiniz?" 

Gülsüm hanımın kuruntulu sorusuna İclal hanım bariz bir vahlanışla karşılık verdi.
"Sizinkileri bilemem ama Alparslan kesin et doğruyorum bahanesine Oğuzhan'ı doğrayacak. Anayım ben, hissediyorum."

"Ağzını hayra açsana kız!" diyerek bu negatif enerji yayılımına müdahale etti Gülsüm hanım. Sonra bakışları bir anlığına ilerideki masada göbeklerini hoplata hoplata gülen dörtlüyü buldu. "Vallahi bunların işine akıl sır erdiremiyorum! Arkalarından atlı kovalar gibi hayvanı kurban edip geldiler. Çocukların başında duralım, pay edilirken bir işin ucundan tutalım da göz kulak olalım demek yok! Adamlardaki rahata bak!"

HİRÂSETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin