5. Bölüm 'Tanımadığım Yade...'

17.9K 1.2K 612
                                    



Bölüm Şarkısı: Gel Bahtımın Kar Beyazı - Müslüm GÜRSES


Birkaç gün...
Bu şehri de, bu şehrin içindeki yari de bırakıp gitmesine birkaç gün kalmıştı yalnızca. Hiçbir zaman vedalardan hoşlanmamıştı zaten. Ama bu sefer nefret ediyordu Alparslan. Yade'yi arkada bırakma fikri kalbini sıkıştırıyor, boğazına bir cani gibi çöküyordu adeta.

Yade onun için diğer kızlar gibi değildi. Bunu tüm zerrelerince anlamıştı artık. Ama Yade herhangi biri de değildi işte.
En başında ufacıktı daha. Ayıp değil miydi küçücük bir kıza böylesine yanması? Sonuçta o yirmi sekiz yaşında eşek kadar adamken, koca gözlüsü sadece on dokuzundaydı...

Fakat aksini de kabullenmiyordu gönlü. Gidince unuturum diyemiyordu artık. Unutsa onu görmediği şu birkaç günün sonunda unutur, kendisini kızın okul kapısında bulmazdı.
Unutmayacaktı.
Yade onun gönlünde dönecekti İsviçre'ye. Bir ömür taşıyacaktı kızı gittiği her yere.
Bunca yıl kimseye karşı böyle hissetmemişti o.
Şimdi hissediyorsa nedeni vardı.
Şimdi hissediyorsa ortada büyük bir sevda vardı...

Peki ya Yiğit?
O ne derdi bu işe?
Ona güvenip günlerce Urfa'da, kız kardeşlerinin olduğu evde ağırlamışken; 'utanmadın mı el kadar kıza gönül vermeye' deseydi ne yapardı?
Nasıl tekrar gelebilirdi İstanbul'a?
Nasıl konuşabilirdi hiçbir şey olmamışçasına arkadaşıyla?
Tanırdı o Yiğit'i.
Kız kardeşleri bam teliydi dostunun.
Bir baba gibi korumacı ve titizdi.
Bu mevzu gün yüzüne çıktığında eskisi gibi olmazdı hiçbir şey.
Yiğit dönüp yüzüne bile bakmazdı.
Arada sıkışıp kalmıştı işte...
Aşağı sakal, yukarısı bıyıktı!

Yine de tüm olmazlara rağmen bir türlü ikna edemiyordu gönlünü. Dönmesine sadece üç gün kalmışken; kendisine daha fazla engel olamamış, Yade'nin okuluna gelmişti.
İsviçre'ye döndükten sonra bir daha istese de göremeyecekti. En azından şimdi biraz kazısaydı aklına o badem gözleri.

Genç adam içini yiyip bitirmeye devam ederken, bir arkadaş grubu ile çıktı Yade okul bahçesinden. Alparslan'ın gözleri farkettiği kızla hızla ayrıldı daldığı yerlerden. Arabayı orta yere park etmediği için Yade'nin onu görmesi imkansızdı. Böylesi daha iyiydi. Niye geldin dese verecek bir cevabı yoktu zira.
Buralardan geçiyordum, ya da uğrayayım dedimlere inanmazdı o cin kız.
Zehir gibiydi ve Alparslan iki kat dikkatli olmak zorundaydı.

Gözlerini bir an bile ayırmadan seyretti gönlüne kurulan gül benizlisini. Günlerdir görmüyordu ve hasreti yüreğinde bir baca gibi tütüyordu. Kaçmakta bir yere kadardı. Artık kaçacak gücü bile bulamıyordu kendisinde.

Kızın; kollarının arasındaki kitapları sıkı sıkı kavramış halde, arkadaşlarının anlattıklarına gülmesini, yüzüne yayılan sırıtışıyla izledi. Ilık ılık bir şeyler aktı kalbine. Can oldu o sıcaklık vücuduna. Güneş görmemiş yerleri gün ışığına doydu, iliklerine kadar ısındı adam.
Bu kız var ya, yirmi sekiz yıllık yaşamında hiç bilmediği duyguları tattırıyordu ona. Cadılığıyla dalga geçiyordu iki yıl öncesine kadar. Şimdi ise narin bir genç kız vardı karşısında ve o deli gibi tutulmuştu çoktan.

Saniyeler içinde Yade'nin çantasındaki telefonunu çıkardığını görünce duyabilecekmiş gibi camını açtı.
Bir umuttu işte...
Kız telefonu kulağına götürüp konuşurken daha da odaklandı.
Fakat duyamadı. Yalnızca yeşillerini ayırmadan izledi sevdasını.
Kısa süre sonra yanındakilere döndü Yade. Bir şeyler söyledikten sonra arkadaşları ile birlikte yürümeye başladı.
Alparslan gözden kaybolan kızlarla toparlanıp aceleyle çalıştırdı arabasını. Otobüse doğru gitmiyorlardı. Nereye gidiyordu ki bunlar?

Yol kenarından bir taksiye binen grubu oldukça temkinli bir şekilde takip etmeye koyuldu.
Günlerden cumaydı, belli ki bu kızlar evlerine gitmek yerine birlikte vakit geçireceklerdi.
Onun canına minnetti. Eğer Yade eve gitseydi yol boyu kısacık görebilecekti onu. Ama şimdi dışarıda kaldığı süre boyunca uzaktan izleyebilirdi en azından.

HİRÂSETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin