3. Bölüm 'Çeşme...'

19.2K 1.3K 498
                                    



Bölüm Şarkısı: Yavuz Bingöl-Saçlarını taramışsın.

"Saçlarını taramışsın, sarı renge boyamışsın.
Haberin var mıydı benden, beni bana dolamışsın..."

Ortamda saz eşliğinde söylenen türküyü, önündeki yarısı boşalmış çay bardağına diktiği gözleriyle dinliyordu Alparslan.
Yeşilleri bardağı izliyor gibi gözükse de, bambaşka bir silüet vardı aslında karşısında.
Birkaç saat önce elindeki ceketle önünde dikilen kız...
Sonra incecik parmaklarıyla o ceketi kendisine uzatan kız...
Kapının önünde gitmelerini bekleyip, onlara 'Allah'a emanet olun' diyen kız...
O an...
O an bir türlü silinmiyordu aklından.

Yade...
Büyümüştü.
Hiçbir zaman kendi kız kardeşinden ayırt etmemişti onu, ama bu kez o kelime tüylerinin dahi diken diken olmasına yetiyordu.

Yade'nin ablası Yaren ile aralarında hep bir mesafe olmuştu. Zira Yaren olgundu. Ama Yade deli dolu ve yaş olarakta epey küçük olduğundan, çok rahat konuşup, şakalaşabilmişti şimdiye kadar.
Doğru değildi işte. Ne o Yade'nin ağabeyiydi, ne de Yade onun kız kardeşiydi!

"Keşke seni görmeseydim, gönül verip sevmeseydim.
Lal olsaydı ağzım dilim, keşke seni demeseydim.
Lal olsaydı ağzım dilim, keşke çirkin demeseydim..."

Ona çingene dediği zamanlar, alay ettiği günler geldi aklına. Hep çok konuşkan biri olmuştu Yade. Zıpır hareketleri nedeniyle de, genç adam kendince çingene sıfatını yakıştırmıştı ona.
Bugün gördüğü kız ise...
Bambaşka biri olarak çıkmıştı karşısına. Orta boyu, narin bedeni ve öncesine göre daha ağır hareketleri ile Yade değildi sanki.
Ne girmişti bu kızın içine?
İki yılda nasıl bu kadar değişebilmişti?

Şunu kabul etmeliydi ki; her zaman güzel bir kız olmuştu zaten. Ama Alparslan bir kez bile o gözle görmemişti ki. Kardeşti ulan işte! İnsan kız kardeşi gibi gördüğü birine nasıl yan gözle bakardı?

Şimdi ne farkı vardı o zaman?
Şimdi niye kalbi gümbür gümbür atıyor, o güler yüz gözünün önünden gitmek bilmiyordu!

"Yar o saçlar taranır mı, sarı renge boyanır mı?
Gidipte yad ele vardın, gönlüm buna dayanır mı?"

Yutkundu.
Elini kaldırıp sıkışan göğsüne koymak istedi.
Öyleydi; biri eline almışta, evirip çeviriyormuş gibi sıkışıyordu göğsü şimdi.
Yade...
Başka birini sever miydi?
Ya onun yanında bir başkasını görseydi?
Gencecikti, çok..çok güzeldi.
Elbet birilerinin dikkatini çekecekti! Onun da çekmemiş miydi zaten!

Sertçe kavradı çay bardağını. Tutup hepsini birden dikti kafasına. Sıcak çay boğazını yakıp geçerken, hafifçe buruşturdu yüzünü. Yade...başkasını sever miydi?

Sevmesin diye haykırmak istedi! Ayağa kalkıp masaları yerle bir etmek için kıvrandı bedeni. Bana gönül versin diyecek kadar kabullenememişti henüz hislerini. Ama kızın yanına bir başkasını koyamayacak kadar benimsemişti çoktan.

O olmayacaktı belki.
Ama başka bir herifte olmasındı işte!
Ömürlerinin sonuna kadar ikisinin de yalnız kalmasına razıydı. Yade'nin yanında birini görmeyi kaldıramazdı. Düşüncesi bile saniyeler içinde onu bu hale getirmişken, gerçeğini hayal etmek bile istemedi. Olmasın dedi içinde kopan fırtınalarla. Kimsenin olmasın!

Ne yapacaktı?
Tekrar İsviçre'ye döndüğünde nasıl bırakacaktı onu arkasında?
Ellerini kaldırıp başına koydu. Aynı zamanda dirseklerini de önündeki masaya dayamıştı.

Fatih ve Yiğit dakikalardır şaşkın gözleriyle izliyorlardı dostlarını. Onun kâh çatılan, kâh kalkan kaşlarını; sertleşen ve sonra tekrar yumuşayan ifadesini şüpheyle seyrediyorlardı. Bir derdi vardı bu herifin. Bunu anlamaları hiçte uzun sürmemişti.

HİRÂSETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin