2.BÖLÜM

29.3K 822 36
                                    

2 SENE ÖNCESİ

24 NİSAN/ 2018
SALI

TUZLA / İSTANBUL

Bir acil servis nöbetinin ertesi günüydü. Neredeyse öğlen olmak üzereyken bahçeden gelen seslerle istemeye istemeye de olsa uyandım.

Muhtemelen annem, ya arkadaşlarıyla eğlence yapıyor ya da çay daveti vermiştir diye düşündüm.

En tepeye tırmanmış olan güneş, öğlen oldu, diye haykırıyordu sanki.

Gözlerimi açmadan, yüzüme vuran güneşin tadını çıkarıyordum ki burnuma da gittikçe daha baskın hâle gelen mangal kokusu gelmeye başladı.

Mangal varsa kesin babam da vardı, ve de acayip bir kalabalık... Benim babam yemeyi de yedirmeyi de çok severdi.

Aslında babam tam bir mangal adamıydı. Hem de en okkalısından, yürekten bir mangal adamıydı.

Aşağıda yine bir aile klasiği yaşanıyordu. Bugün bayram değil seyran değil diye düşünürken uykulu bir hâlde yatakta gerinmekten kendimi alamadım.
Perdeyi aralar aralamaz, uzun bir masanın kurulu olduğu ön bahçede mangalı yelleyen babamı gördüm ve onun bu huzur veren görüntüsüne gülümsedim. Babamın görüntüsü bile bana huzur veriyordu. Tez hazırlanıp, aşağı inmeli ve o tombik göbüşüne vura vura sarılmalıydım ona.

Muhitteki çoğu ev gibi müstakil bir evimiz vardı. Bahçe ön duvarını süsleyen pembe sardunyalar, yer yer yeşil çimlerin üstüne dökülürdü. Kış bahçemizden duvar boyu uzanan üzüm bağı yaz aylarında, çardaktaki sofralarımızı süsler ve kahkahalarımıza eşlik ederdi.

Nöbetten kalma olduğum için yeni uyanmış olmama rağmen erinmeden yüzüme aydınlatıcı sürdüm. Keza göz altlarım hafif morarmıştı. Aynada uzun kumral saçlarımı taradıktan sonra parlamış cildime aynaya doğru öpücük attım. Seviyordum kendimi.

Üstüme siyah bir crop, altıma da kısa bir şort giyerken, tavırlarımda sadece ailemle birlikte olmanın rahatlığı vardı. Güven Amcalar veya Mehmet Amcalar da muhtemelen burada olabilirlerdi ama bu da fark etmezdi. İkisi de ailemizden sayılırlardı.

Mehmet Amcam ve Güven Amcam babamın hem iş ortaklarıydı. Yeter ki yemek bahane muhabbet şahane olsundu bizimkilere. Bizim sülale(!) her daim kalabalığı severdi.

Islık çalarak odamdan çıkarken merdivenlere geldim ve çocukluğumdan beri yaptığım gibi basamaktan inmek yerine merdiven korkuluklarına kalçamı koyup aşağı doğru kaymaya başladım. 

Mutfaktan çıkan annem, ben daha merdivenlerin başındayken beni fark etti.
“Yavaş! Yavaş kızım ya. Kaç yaşına geldin ya, hâlâ tepelerde geziyorsun. Biraz büyü sen de artık!”

İmayla ve alaylı bir şekilde;
“Günaydın sevgilim, nasılsın?” dedim şakalaşıp sinirlendirdiğim anneme yine sırıtarak.

Elinde tabaklarla bahçeye ilerleyen annem ise ona ulu orta sevgilim dememden utanmış, homurdanıyordu.
“Baban varken sana mı kaldım ben? Hadi oradan hadsiz! Bana da sataşmaya yer arıyor bu kız...”

Tam merdivenlerin ikinci kısmını korkuluklardan kayacaktım ki bu kez de mutfaktan annemin hemen peşinden, elinde salata kasesiyle çıkan Funda’yı gördüm. Anlaşılan beni uyandırmadan kendi kendilerine günlerini gün ediyorlardı. Sanırım bir ben geç kalmıştım.

“Düşeceksin ya, gerizekalı mısın?” diye söylendi Funda, beni görür görmez.

Yokuş aşağı süratle kayıyordum.

“Kaşınma kızım! Hem tam da üstüne geliyorum şimdi, kaşınma,” dedim inadına inadına.

Fakat su götürmez bir gerçekti ki Funda, hep kedi gibi dört ayak üstüne düşerdi. Ve en az bunun kadar hiç şaşmaz bir durum daha vardı; rezillik hazretleri benim yakamı hiç bırakmazdı.

ŞAFAK VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin