ZEYNEP
25 NİSAN 2018 ÇARŞAMBA
TUZLA / İSTANBUL
Beni görünce büyüyen gözbebekleriyle yapıştığı dudaklardan ayrılıp; “Zeynep…” diye fısıldamıştı Saynur.
Bu fısıltısı daha sonundaki 'p' harfine kavuşamadan, arkası bana dönük olan adam hışımla bana döndü. Hiç düşmek istemiyorken onun derin gözlerine, düştüğüm yetmezmiş gibi durduramadığım manasız sitemim de gözlerimden oluk oluk akıyordu.
Şaşkınlıkla bana bakan Şafak abi, gözlerini benden çekmeden, yanı başındaki kızdan uzaklaştı. Ne zerre bir mimik ediniyor, ne de gözlerini benden çekiyordu. Bu durum benim için çok zordu çünkü bana toparlanmam için bir fırsat vermiyordu.
Şafak abinin elleri yumruk oldu, sıktı da sıktı... Sinirden kıpkırmızıydı bütün teni, boynundaki damarlar şişmiş ve belirginleşmişti.
Sinirlenmiş miydi sanki?
Galiba onları uygunsuz bir vaziyette görünce alık alık baktığım için bana sinirlenmişti.
Ardından kaskatı kesilmiş yüzünü yere döndürdü. Daha fazla sıktığı yumrukları şişti ve sanki avuçları terlemiş gibi elleri kızardı, nemlendi.
Ağzımı yavaşça kapatabildiğimde sanki bir ağır çekimdeydim.
Kımıldamayı akıl ettiğimde ise ayaklarımı hareket ettirmesi için somatik sisteme ‘hadi!’ diye emrettim.
Aklım batmak üzere olan bir geminin kaptanı gibi güverteye çıkmış bağırıyordu; ‘Bas asetilkolini! Bas asetilkolini!’Sağa döndüm bir adım attım...
Burada yol yok.
Tekrar önüme döndüm. Şafak abi...
Ona hiç yol yok.
Sola döndüm. Evet, buradan...
Yürümeye başladım, hayır. Yürümek yetmez, koşmalıyım.
Geldiğim gibi jog atarak koruluktan aşağıya, sahile doğru inmeye başladım.
Ne jog atması Zeynep'cim koşar mısın lütfen? Bir kısrak gibi dört nala koşacaksın ve uzaklaşacaksın bu ortamdan!
Esen meltemden dolayı mı burnum sızlıyordu?
Yoksa bu gelen gözyaşlarımın uğultusu muydu?Yanaklarımın ne ara ıslandığını, neden ıslandığını hiç anlamadan, sahil boyu, bu zamana kadar hiçbir vakit koşmadığım bir hızda koştum.
Eve ulaştığımda aslında hastaneden gelir gelmez yapmam gereken şeyi yaptım ve yatağıma uzanıp yorganımı kafama kadar çektim. Dışarı çıktığıma da koruluğa girdiğime de bin pişmandım.
Kalbim içinde bir ateş varmış gibi yanmaya başlayınca neydi bu kadar canımı yakan diye düşünmek bile istemiyordum. Beni ilgilendirmezdi.
Sakinleşmek nedir bilmeyen kalbimi, yorgun bedenimle kandırıp uykuya çektim.
Zaten fazlasıyla rahatsız olan uykum, mesanemin baskısıyla bölündüğünde muhtemelen vakit gece yarısına yaklaşmıştı.
Camıma vuran araba farı ışığı karanlıkta gözümü almıştı. Ardından sert bir araç kapısı sesi...Usulca cama doğru yaklaşarak iki parmağımla perdeyi aralayıp baktığım vakit iki dipsiz kuyu gözlerin sahibini gördüm.
Bahçe kapısından giriyordu. Kimin yanından geldiği belliydi. Demek ki bir tenhada can cananı bulunca sineyi yaralıyormuş. Benim sinemi...
Sanki hissetmiş gibi kafasını kaldırdı benim odama baktı uzunca.
Benim olduğum yere bakarak bir süre odamı izlerken, karanlıkta nasıl olsa beni göremez diye izledim ben de onu.Bakışları fazla dik ve isabetli olunca içimi bir tedirginlik kapladı. Görmüş müydü?
Gözlerimi pencere pervazına indirdiğimde önüne döndü ve her zamanki yeri döver adımlarıyla evine gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK VAKTİ
Ficção AdolescenteVakit, vuslat vaktine çok hasret kala, Hazan vaktinin en karanlığında, Ne yaman bir ayrılıktır ki Muhtaç etti beni kırık hatıralara. Hiç bitmeyecek sanıp tam alışmışken gecemin karanlığına, Umulmadık vuslatın ışıkları vurdu ve vakit erdi şafağa... 🌅