5. BÖLÜM

15.3K 603 10
                                    


"Senin dilin çok uzamış."

Şaşkınlıktan dudaklarım aralandı.

Oysa Şafak abi, o kadar sakin ve iğnelemekten uzak söylemişti ki bunu, kelimeleri tam olarak anlamına oturmakta zorlandım. Bu sakin ses tonuyla, bana sanki, saçına bir şey yapışmış galiba, der gibiydi. Ama alttan alta yayılan tüyler ürpertici ton elle tutulamasa da ispat edilemese de vardı.

Tepkisiz kalsam da içimde kendini hâlâ Çiçek Abbas sanan Asi kız; "Havan kime yabancı? Sana buradan bi uçarım... Çıkışa gel lan! Gelmeyen şerefsiz olsun mu lan?!" diye saldırmaya devam ediyordu.

Ama ferasetli tarafımın; 'İçeride göte mukayyet, çıkışta Allah'a emanet ol' demişler Zeynep, aman deyim uzak dur bundan.' diye beni uyarmasıyla tek kaşımı kaldırarak düz bir sesle sordum.

"Anlamadım?"

Şafak abi daha fazla yaklaşabilirmiş gibi iyice yüzüme eğildi.
"Senin dilin diyorum. Dilin. Çok uzamış."

Nefesi ilk defa bu kadar yakından nefesime karışıyorken kısık sesi soğuk ve oldukça tehditkâr çıkıyordu.

Sesindeki tehditkâr ton hiç duymadığım bir karanlık tonda işledi içime. Ürperen iliklerimle, kuruyan boğazıma da laf geçiremiyordum. Korkmuştum ama sakladım.

"Se... Sen beni tehdit ediyorsun," dedim iğrenircesine tıslayarak. Evet, kekelemesem korktuğumu saklamış olacaktım, ama kekelemiştim aptal gibi.

Kaşlarını tek sefer kaldırıp indirerek çok keskin bir "Cık!" sesiyle dilini şaklattı. Hiçbir ifade yoktu yüzünde. Aksine çok da rahattı... Öyle ki bir hayaletle konuştuğumu düşünebilirdim.

Gözleriyle içimi okurcasına çok kısa yüzümde turladı.

"Dilini..." dedi çenesini kaldırıp dilimi göstererek.

"Anlamıyorum!" dedim ona, sesimi yükseltip.

İnatla kaşlarımı çatmış çenemi havalandırmıştım.
Biraz daha eğildiğinde, artık o tehdit ettiği dilime ramak kalaları oynuyordu.

İstemsiz yutkundum. Boğazım kurumuştu, mecburen yutkundum...

Şafak abi de zorlanır gibi yutkunduğunda sıkıca ellerini bir kere yumruk yaptığını fark ettim. Belki de o da gerilmişti, benim ona bu şekilde diklenmemden.

Sonra ağırlık salmış gibi parmaklarını bir bir gevşetti. Bense bana ne yapabilir diye düşünmekten zorlanan nefesime mukayyet olmaya çalışıyordum.

"Ben tehdit etmem. Yaparım. O diline, dikkat et." Sesi bir yılanın zehri gibi yayıldı havada.

Yüzüm düştüğünde Şafak abi sesindeki merhametsizliği hiç gizlemeden konuşmaya devam ediyordu.

"Bir daha bu kadar uzarsa, fazlasını alırım."

Her bir zerreme kadar gerildiğimde hiddetle soludum.

"N-... Ne?..." dediğimde içimdeki öfkeyi nasıl yönlendireceğimi şaşırdım. İğrenerek baktım bir an. "Bu ne?... Sen beni tehdit ediyorsun..." Hayretle mırıldanmıştım bu sefer.

Gözlerini, bu dediğimi fuzuli bulur gibi devirdiğinde, benden yüzünü çevirdi. Bu sefer artık hiçbir cevap vermeden arkasını döndü ve merdivenlere yöneldi. Tehdit etmem, dese de bariz tehdit etmişti beni.

Gidiyor olsa da arkasından bağırdım. Sanki sinirimi Şafak abiye yetiştirmek ister gibiydim çünkü jetonum şaşkınlıktan geç düşmüştü. Harp etmek konusunda onun kadar hızlı davranamamıştım. Sinirimi peşinden aceleyle toplayıp Şafak abiye yetiştirme çabası içindeydim.

"Sen beni tehdit ediyorsun be! Bir de tehdit etmem diyorsun! Ediyorsun işte!"

Rahatça basamakları adımlarken, adımlarının uzunluğundan o kadar hızlı terk etmişti ki alt katı, son sözlerim boşluğa düştü.

Sinirden sarf ettiğim her bir söz, artık çoktan menzilden çıkmış Şafak abiye yetişip onu da tıpkı benim gibi sinirlendirmek konusunda geç kalmıştı.

Sinirimden yeni yeni kendime gelirken alt katta yalnız kalmış derin derin nefesler alıyordum.

"Gerizekalı seni!" diye bağırdığımda etrafta kimse yoktu. Şafak abi duysun diye bağırmıştım ama peşinden gidip bunu diyecek cesaretim de yoktu. Adımlarım hâlâ olduğum yerde mıhlanmış kalmıştı.

İçten içe köpürürken ne yerimden kımıldayıp gidebiliyor ne de içimde fokurdayan sinirimi durultabiliyordum.

Resmen beni yılan gibi sokmuş, zehirlemiş, felç etmiş ve gitmişti.

ŞAFAK VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin