28 HAZİRAN PERŞEMBE
TUZLA İSTANBUL
Dün gece rahat rahat uyumuştum. Dün gece Şafak gelmemişti ve Şafak yokken yatağın her bir metre karesi bana aitti. Annemler de ben hastaneye gittikten hemen sonra eve dönmüşlerdi Balıkesir'den. Bu sebeple sabah karşılaşamamıştık.Akşam beş buçukta evdeydim ve gelir gelmez sarıldım Sevgi sultanıma.. İnsanın annesinin kokusu yok bu dünyada başka kimse de.
Annem kış bahçesine çay getirirken sevinçle cıvıldıyordum.
"Eee tombişim nasıl?” diye anneannemi sordum.
"Tombişin hâlâ tombiş! Şekerin var yeme diyoruz yine gizli gizli mutfaktan ekmek almış ekmek yiyor..."
"Kaldırsınlar evden bütün ekmekleri. Görünce canı çekiyordur kadıncağızın!”
"Sorma tansiyonu da yükselmiş bu sefer..." dedi annem sıkıntıyla bir nefes koyuverirken.
Tam niye, diyecektim ki bahçe kapısının açıldığını duydum.
"Abla? Ablam gelmiş anne..." dedim şaşkın bir ifadeyle.Annem yerinden kalktı ve kış bahçesinde camekanın ordan ablama seslendi.
"Zişan! Buradayız kızım. Buradan gel!"
Ablam kucağında Halil'le kış bahçesine girdi. Gözleri dolu doluydu sanki... Annem endişeyle; "Bir şey mi oldu kızım? Moralin mi bozuk?" diye atıldı korkuyla.
Ablam titreyen ama ağlamayan sesiyle; "Salonda konuşalım mı anne?" dedi.
Fazlasıyla tedirgin olan annem başıyla ablamı onaylayınca, birlikte salona geçtiler ama ben burda oturup onların bir şeyleri halletmesini daha doğrusu halledememesini beklemeyecektim artık!
Camlı kapıdan görebileceğim şekilde Halil'i mama sandalyesine koydum ve salona girdim ve inat eder gibi de tam karşılarındaki berjere oturdum.
Ablam ve annem üçlü koltukta karşı karşıya durmuşlardı fakat annem sabırla ablamın konuşmasını bekliyordu. Ablam sanki nerden başlasam ağlamadan anlatırım diye düşünüyordu.
"Anne ben yuvam için sabrettim... Yuvadan geçtim, Halil babasını seviyor bir aile ortamında büyüsün diye sabrettim. Halil'in yanında ağlamadım, geçtim mutfakta ağladım, sırf oğlum duymasın diye... Artık problem olmasın, diye sana da anlatmayacaktım, her ne yaparsa yapsın..."
Sonrasında derin bir nefes aldı ağlamamak için ve devam etti çatallı sesiyle.
"Bugün Bekir'in yanına gittim emlak ofisine. Yerinde yoktu..." Sesi titredi bir an ama salmadı kendini devam etti.
"Arkaya geçtim belki arka odadadır diye, böyle bir masa kurmuş yemekler filan var... Sekreterinin yanına oturmuş... Yanıbaşına..." Artık gözündeki yaşlar usul usul düşüyordu elbisesine ve benim de gözlerim dolmuştu.
"Girdiğimde dudakları o kızın dudağındaydı... Apar topar çıktım ordan, eve gitmedim... Direkt buraya geldim."
Hıçkırık koptu boğazından ablamın.
"Hayır, ben kendime kızıyorum nasıl bu kadar alçalabildim? Nasıl beni sevmediği bu kadar aşikâr olan bir adam için sabrettim! Bana vuran elleri başka bir kadına zevkle dokunabiliyordu demek ki..." Bir hıçkırık daha koptu boğazından.
"Beni... O beni ağlatırken, başkalarını güldürebiliyordu demek ki... Ben nasıl bu kadar küçük düştümm aaanneee!..."
Ablam artık küçük çocuklar gibi feryat figan bağırıyordu. Ona sarılan annem ise sessiz sessiz gözyaşlarını ablamın saçlarına döküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK VAKTİ
Teen FictionVakit, vuslat vaktine çok hasret kala, Hazan vaktinin en karanlığında, Ne yaman bir ayrılıktır ki Muhtaç etti beni kırık hatıralara. Hiç bitmeyecek sanıp tam alışmışken gecemin karanlığına, Umulmadık vuslatın ışıkları vurdu ve vakit erdi şafağa... 🌅