6. BÖLÜM

14.7K 547 7
                                    

Sinirle odama girdiğimde bir yandan üstümdekileri sökercesine çıkartıp fırlatıyor bir yandan da kendi kendime söyleniyordum.

"Dağlarda kala kala dağ ayısı olmuş! Öküz ya!... Öküzdü yani! Sen kimsin de beni tehdit ediyorsun? Mal gibi de tehdit ediyorsun işte malak herif! Malak! Hayır ortada bir mesele olsa gam yemeyeceğim yani! Niye tehdit etti ki bu beni şimdi!" 

Sakinleşmek nedir bilmeyen halimle pijamalarımı alıp, dolabın kapağını sertçe çarptım. Ardından gözümün önüne Şafak abinin o son sözünü söyledikten sonra sanki hiç restleşmemişiz gibi de sakince arkasını dönüp, aheste aheste gidişi geldi. 

Gözden kayboluncaya değin baka kalmış ve ardından bağı salınmış bir canavar misali içime hücum eden sinirle solumaya başlamıştım. Arkasından bağırmak için de çok geç kalmıştım.

Gözlerim lavabodaki aynaya takıldığında kıpkırmızı olmuş suratımla karşılaşmıştım, sanki kan kalbimden sadece yanaklarıma pompalanıyor gibi elmacık kemiklerime kan oturmuştu. Bir nevi tokatlanmış gibiydim…

Aklıma o hâlim geldiğinde bu sefer de kendime kızmaya başladım; "Burada kendi kendine söyleneceğine orada suratına söyleseydin ya Zeynep! Korkuyorsun işte adamdan... Hayır yani n’aapabilir dövcek hali yok ya seni! Niye götün yemedi değil mi?...”

Tehdit eden insanlar, her daim benim gözümde küçümsenen mahluklardı. Ben hayatta beni tehdit eden birini takmazdım. Ama Şafak abi benim kişilik ayarlarımı bozuyordu ve sinirimi de kontrol edememiştim bu durumda. 

Kafamı biraz olsun dağıtmak isteyerek yatağıma uzanıp, PUBG oynamaya başladığımda yaklaşık iki saat nasıl olduğunu anlamadan oyundur, instagramdır derken telefona dalmıştım. İyi ki de dalmıştım… Kafam ciddi manada dağılmıştı böylelikle. Ama artık telefon ekranından karıncalanan gözlerimi avuç içlerimle ovuşturdum.

Kafamı sağ duvardaki saate kaldırdığımda saatin  yedi buçuğu geçtiğini gördüm, zaten kararmaya yüz tutmuş havayla odamın renkleri alacaya çalmıştı. Işıkları yakmadan önce, perdeyi kapatmak için tam yatağımın karşısındaki cama gittim. Ellerim krem rengi güneşliğe tutunduğunda aşağıdan, abimin yüksekten çıkan seslenişini geldi kulaklarıma.

"Oooo! Asker… Hoş geldin!" Hemen ardından güçlü kahkahası duyuldu.
Tam altımdaki bahçede elleri cebinde rahatça seslenen Şafak abinin dedikleri de üst kata aynı gür tonda çok rahat erişiyordu.

"Hoş bulduk aga ne yapıyon yaa? Sıkı çalışmaya başlamışsın…"  Birbirlerini gördüklerine sevindikleri belliydi ki o da abim gibi gülerek konuşuyordu.

Camdan bakarken, iki evin arasındaki beyaz çitlere giderek yaklaşan abimin sırıtarak, hafif böbürlenmiş bir tavırla cevap verdiğini gördüm.

"E askeri bir nizam olmasa da hayatımızı yavaştan nizama sokuyoruz işte..."

Geç kalmış ama en azından hayata iliştirilebilmiş bir nizamdan bahsediyordu abim. Abim, babamın ittirip kaktırmasıyla Özyeğin Üniversitesi’nde İşletme okumuştu ve yine babamın ön ayak olmasıyla Pazarlama ve Marketing bölümünde yüksek lisans yapmıştı. Ama gerek Lisans eğitimi gerek yüksek lisansı boyunca, odasından tutulur da günlük rutinine ve hatta gece hayatına kadar her alanda düzensizdi. 

Gece hayatından kasıt olarak, arkadaşlarıyla takıldığı ortamlardan bahsetmek daha doğru olurdu çünkü aşk hayatı aksine çok düzenliydi.

Düzenli ama bahtsız.

Abim hangi aşka yelken açtıysa 'sad ending' olmuştu maalesef…

Lise yıllarında bir tanecik aşkı olmuş ve ayrı şehirlerdeki üniversitelere yerleşmelerinden sadece bir ay sonra ayrılmışlardı. Yine üniversite yıllarında da bir tanecik aşkı olmuş ama onun sonu daha ajite bir 'sad'  olmuştu.  

Üniversitedeki yakın arkadaşlarından Tayfun'la el ele göt göte basmıştı bir tanecik aşkını. Sonrası bir enkaz Ekrem'di…

Ekrem, yufka yüreğinden tuttuğu yerde kıymalı börek yapan aşka küsmüş olsa gerek ki o vakitten sonra yürek ilişkilerine bir son vermişti. Bu Temmuz'da otuz yaşına girecekti ve yaş otuz, elde var sıfırdı. Annemin evhamlı tabiriyle ‘Bu oğlan evde kaldı’ydı.

Şafak abi göğsünü kabartıp neredeyse parmak uçlarında gerindiğinde bariton bir sesle havaya hakim oldu.

"Düzen iyidir, başarıyı getirir!"

Yine hayat felsefesi yaptı pabucumun bilgici...  

Gözlerim ‘devriliyorum ben’ deyip müsait bir boşluğa yatay geçişle devrildikten hemen sonra abim hevesle; "Hadi gel semaveri yakayım da tavşan kanı bir çay içelim, özlemişim muhabbetini…" diyerek kış bahçesine yöneldi. 

Daha fazla Şafak-Ekrem muhabbeti kaldıramayacağımı fark edip perdeyi kapatacağım sırada Şafak abinin gözleri yukarı, odama kalktı.

Işığı daha yakmamış olmama rağmen odamın karanlığında gözleri gözlerime tutunmuştu ve beni karanlıkta da olsa gördüğüne emindim. O an onları izlerken yakalanmamın verdiği afallamayla gözlerim titrese de akabinde hemen hızla başımı çevirerek ardımı döndüm.

Böğürerek gülme ihtimallerine karşı kulak pamuğunu da kulaklarıma tıkayıp, aklıma takılmak isteyen her şeyi uzaklaştırabilecek güçte olduğum ve uyku moduna rahatça geçebildiğim için kendimle gurur duydum.

ŞAFAK VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin