"Bizim evin önünden geçerken beni bırakabilir misin Şafak abi?"
Omuzları gerilen Şafak abi, çenesini hafif yukarı kaldırarak yutkundu. Sırtını dikleştirdiğinde yüzüme dahi dönmeden; "Olur..." diye mırıldandı.
Onun bu sinirlenmiş gergin haline hafif kaşlarımı çatarak ve yine hafif bozulmuş bir şekilde bakarken, geri arkama yaslandım.
Sanki arabayı uçuruma sür, dedik!
Davetkâr çiçekleri bahçe çitinden dışarı taşmış olan Hediye teyzenin, bahçe duvarı boyunca dizili erguvan ağaçlarını biraz geçince bizim bahçe kapısının hemen önüne gelmiş olduk.
Araba durduğunda; “Halil'i benim yerime öp, hatta yetmez benim yerime ye onu,” diyen Zehra, sanki Halil'in yanakları karşısındaymış gibi elleriyle havayı avuçladı.
Duru her zamanki insana huzur veren tebessümüyle; "Minnoşu yarın görmeye gelirim,” dedikten hemen sonrasında onlara; "Tamamdır, hadi size iyi muhabbetler...” diye mırıldandım. Oldukça yorgun bir vaziyette gülümsedim.
Sol taraftan, Duru'nun olduğu yerden indim ve bahçeden bana doğru koşan Halil'e ilerledim hızla.
Bahçe kapısının hemen önüne gelince Halil’i kucaklayıp, tatlı gülüşlerinin arasında bir tur da havada döndürdüm ve gıdıklayarak kucağımda hoplattım."Teyzeemmm!" derken bütün dişlerimi ortaya sererek ina gülümsemekten kendimi alamıyordum. O da karşılık olarak "Deydeeem!" demişti benimle aynı tonda.
Solumda daha hareket etmemiş olan arabaya bakarak, Halil'i kızlara doğru döndürdüm. Hepsi de zaten cama yapışmışlardı.
"El salla, bak! Hadi by by yap teyzeciğim ablalara."
Halil yumuk ve tombul elini kızlara kaldırdı, peltek diliyle "Ba ba, gugule gugule..." dedi. Güle güleyi dilini fazlasıyla ağzında döndürerek söylemesine kahkaha atarken, Şafak abiyle göz göze geldim. Gözlerinde; hiç görmediğim şekilde sevgi ve hatta şefkat vardı ama Halil'e bakmıyordu.
Bana bakıyordu.
Bu adam sevgiyle bakabiliyor muydu?
Kafamıza taş mı yağacaktı?
Yarın güneşin batıdan doğma ihtimali?Bana öyle bir dalmıştı ki şaşkınlıkla ona baktığımı ancak iki saniye sonra fark edebildi.
Gene o ifadesiz suretine büründü ve önüne döndü. Oysa gülmek ona çok yakışıyordu. Arabayı yavaştan çalıştırdı ve yine yavaş bir şekilde yoluna devam etti. Kendimi, araba gözden kayboluncaya kadar ardından bakarken buldum.
Çoktan kurulmuş sofrada, annem gene döktürmüştü. Ablamla genel olarak Halil'den bahsettik. İki yaş sendromu, inatla sinirlenmeleri derken hızla konuşarak muhabbet ediyorduk. Çayımı da içince kendime gelmiştim.
Vakit günbatımına yaklaştığında, denizden gelen meltemi oturduğum yerden hissedebiliyordum. Hava öyle güzeldi ki yorgun olsam dahi açık havada spor yapma dürtümü dindiremedim.
Annemlere söyleyip odama yollanarak vücudumu saran siyah bir tayt, hafif göbek açık bol bir tişört edindim hızlıca üstüme. Yüksek ökçe sneakerslarımı da giyip, biraz sahilde koşmak için evden çıkmıştım.
Mahallenin ortasında koşuyor olmamak için sahile kadar yürüyerek indim. Zaten sahille evin arası yürüme beş dakika bile yoktu. Hafif jog atarak, önce sahilde ardından sahilin sol yukarısındaki koruluğa doğru ilerledim. Saçlarımın at kuyruğu, koştukça sağa sola ritmik bir şekilde sallanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK VAKTİ
Teen FictionVakit, vuslat vaktine çok hasret kala, Hazan vaktinin en karanlığında, Ne yaman bir ayrılıktır ki Muhtaç etti beni kırık hatıralara. Hiç bitmeyecek sanıp tam alışmışken gecemin karanlığına, Umulmadık vuslatın ışıkları vurdu ve vakit erdi şafağa... 🌅