11. BÖLÜM

13.7K 563 13
                                    

✒️📜 (İlahi bakış)

Kurtuluş sanki o anda aklına bir şey gelmiş gibi aniden atıldı; "Ben bu sefer evleneceğim lan, Allah'ıma kitabıma!" dedi.

“Haydaaa!..” diye Akif’ten nara gelirken, Çağrı şoka girmişti.

Kıkırdamaları bir anda fren sesiyle istop eden Çağrı, karargaha baskın yemiş gibi bir telaşla;
"Neyyy!! What dedin gülüm?? Kurtuluş'um kafana mı vurdular lan gemide? Yoksa kızın birini hamile mi bıraktın?” deyip elleriyle gel bana işareti yaparken, ses tonunu Müge Anlı’ya benzetip; “Söyleyebilirsin, açıl bana rahat ol!" dedi.

Kurtuluş iğrenç bir şey görmüş gibi yüzünü ekşitip;
“Sokuk sokuk konuşma lan! Hilal'i seviyorum işte, evleneceğim ben," diye çemkirdi.

Bu sırada saçlarında hafif kırları olan, kırklı yaşlarının sonlarındaki Ömer Komutan kompartımana girmişti. Geniş cüssesi, 1.80 boyu, hafif çekik ve mavi gözleriyle gençliğinde çok can yaktığı belliydi. Ama o gençliği acı bir hatırayla sönmüştü ve içinin artık bir ölüden farkı yoktu.  Hayatta en değer verdiği şey, vatandı. Bir de vatan uğruna ne badireler atlatmış bu dört asker.

Her ne kadar bu dördünden yaka silkerken 'it herifler!' dese de, Ömer Komutan için bu dördü de birer 'aslan parçası' ydı. 

Ömer komutan kompartımanın kapısını kapatırken, "Yüzünüzü açabilirsiniz çocuklar bu arada çocuklar,” diye telkin verdi.

Akif imalı bir şekilde sırıtarak; "Komutanım duydunuz mu? Kurtuluş evleniyormuş!" dedi hızla. Bu, onlar için Asperatus bulutları gibi nadir görülen bir şeydi.

Ömer Komutan kemerini takarken önce kaşlarını çatarak şaşırsa da, akabinde hemen, hazır Kurtuluş'un hevesi gelmişken bu üçü o hevesi kaçırmasın diye, tasdikleyerek söylendi.

  "Evlensin tabi lan, evlenin çoğalın! Sap gelip sap gitmeyin bu dünyaya… Her şeyi geçtim sizin gibi 'deli' kanlara ihtiyacı var memleketin!" 

Ardından hepsinin üzerinde gözlerini tek tek gezdirerek devam etti.

"Kurtuluş evlensin, sonra Akif , sonra sen Mert..." derken gözü sıradaki Çağrı'ya gelince, tek elini sallayıp kafasını sallarken, derin bir nefes verdi ve; "Ha bundan umudum yok!" dedi.

Çağrı gözlerini kocaman açıp iki elini de havaya kaldırmış hızla 'hayır hayır' der gibi sallayarak;
"Allah korusun zaten komutanım! Aman beni katmayın! Komutan duasıdır tutar mutar maazallah!" derken yakasını silkeledi.

Sabır dilenir gibi kafasını yan çeviren Ömer Komutan, Çağrı’ya dönüp tükürür gibi konuştu.

"Lan inşallah, kızın birini hamile bırakırsın da babasının dayısının korkusundan götün tutuşa tutuşa evlenirsin lan!!" 
Belki de ömründe ilk kez zavallıları oynayan Çağrı'nın gözleriyle birlikte ağzı da açık kalmış, bütün vücuduna botoks yemiş gibiydi.

Ardından ondan çıktığına inanması güç incecik bir sesle; "Tövbe estağfurullah! Komutanım, niye Kadıköy'de çiçeğini almadığımız çiçekçiler gibi bana beddua ediyorsunuz ki?" dedi. Sanki genç yaşta çiçeğimi soldurmayın der gibiydi. 

Akif bir anda omuzları sarsılırcasına kahkaha attı.
"Lan adam bedduayı yiyince hem imana geldi, hem de kibarlaştı iyi mi!"

Sırıtan Şafak, Çağrı’ın kulağına eğilmiş bağırıyordu.
"Göt korkusundan ama artık çok geç! Komutan duası baba duası gibidir TUTAARR BUUU!!" derken cümlesinin sonunda Akif'le aynı anda kahkaha atmaya başlamışlardı.

“Komutanım...” Dedi Çağrı elini havada savururken. “Şimdi o kadar özel eğitim almışız. Sok beni yüz adamın arasına dövün bunu diye, sağlam çıkarım. Ben niye birinden korkayım ki? Niye göt korkusuyla evleneyim?” dedi mavi gözlerini açmış en tavlayıcı gülümsemesiyle melek taklidi yaparken.

Akif, Çağrı’nın sırtına vurdu; “Ulan it! Hamile bıraksan evlenmeyecek misin!”

“İmkansız. Olmayacak bir şeyi de konuşmaya gerek yok. Ben hata yapmam. Ben asla hata yapmam! Hele ki aletim hakkında!”

Ömer Komutan, sinirle güldü. “İnşallah yaparsın o hatayı!...” dedi kasılı çenesiyle imalı imalı gülerken. “İnşallah yaparsın. Adını da Ömer katarsın!”

Çağrı’nın dili lâl olmuş konuşamazken, Kurtuluş umursamazca dudağını tek taraflı kıvırıp kaşlarını havalandırdı; "Neyse ben bu gidişimle Hilal’le evlenicem!"
 
Çağrı bozulmuş yüzünü tamamıyla bu muhabbetin başlangıç noktası, yediği bedduanın asıl suçlusu Kurtuluş'a döndü ve bütün hıncını ondan alır bir şekilde çemkirdi.

"Lan yeter! Bindiğinden beri 'evlencem de evlencem'! Yeter evlen amına koyayım evlen de gör lan ebeninkini!"
Sonra sinirle ellerini altın sarısı saçlarından geçirip, sakinleşti.

Ardından saniyesinde sırıtıp Kurtuluş'a nispet yapmaya Şafak'a doğru döndüğünde, her zamanki gevşek ve otuz iki diş haliyle;
"Koynumuz dolu, gönlümüz boş, kafamız rahat değil mi Mert'im? Bu mamut nereden evlendim diye ciyaklarken biz keyfimize bakarız, ohhh!" dedi. 

Şafak tanıyamazmış gibi gözlerini kısıp düşünür gibi yaparken; “Gönül derken? Ben hiç gönül diye biriyle yatmadım, bilmiyorum kendisini.” Dedi gülerek.
Ardından, önüne doğru dönüp kısık sesle konuştu; “Kafam rahat, gönül mönül yok. Karşıma çıkarsa hiç acımam onla da yatarım acımam,” dedi sırıtarak Çağrı’ya göz kırparken.

Ardından kafasını geriye atıp arka başlığa dayadı. Yutkunurken arkaya yaslanmış başından dolayı iyice belirginleşmiş adem elması önce kalktı sonra indi, ve mırıldandı. 

"Aslında… Bir ahu gözlü fena olmazdı," dediğinde fısıltısı bir duaydı. Bütün bu söylediklerini sadece Çağrı duymuş ve anlamayarak kaşlarını çatmıştı. 
Çağrı şaşırmış mavi gözleriyle onun bir şeyleri zorlanarak yutarmış gibi sessiz yutkunuşunu izledikten sonra, inanamaz bir şokla iki kaşını da kaldırdı.

Ummadık taş baş yarabilir miydi?  Yok. Baş değil taş yarılsa, Şafak Mert’le aşkı yan yana koyamıyordu. Yine şaşkın bir tebessümle kafasını iki yana sallarken, başını önüne eğdi.

ŞAFAK VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin