28 NİSAN 2018
CUMARTESİNİSAN AYI/ TUZLA-İSTANBUL
Göz yaşları içinde Fundaların evinden çıkarken, gözlerimin nemi, etrafı görmeme engel oluyordu. Annemin arkamdan merakla bana seslenmelerini es geçerek koşarcasına evime gidiyordum.
Tam bahçe çitine ulaşmıştım ki Funda ve Zehra'nın sesi doldu kulaklarıma.
"Zeynep?.. Ne oldu? Ağlıyor musun sen?"
Onları da geride bırakarak hızla bahçeye girdim.
Burnumu çekerken; "Tozuma göz kaçtı." Dedim onları savsaklamak için.
"Ne?!" dedi Zehra afallayarak.
Funda'nın şaşkınlıkla; "Gözüme toz kaçtı demeye çalışıyor herhalde." Diye mırıldandığını duydum.
Arkamdaki her şeyi, tüm olanları geride bırakarak odama kaçtım. İncinmiş gururumdan sebep ağlamamı durduramıyordum. Nitekim odama kaçtığımda sinirden ve hiç kimseden çekinmek zorunda olmadan bağıra bağıra ağladım.
Dakikalar sonra gelen annemin endişesi yüzünden okunuyordu.
"Mert abinle mi ilgili bir şey oldu kızım?"diye seslendi çekinerek de olsa.
İçimde bir ağırlık oluştu.
"Önemli bir şey yok anne... Hastanede de yoruldum biraz." Dedim gardrobumu düzenliyor gibi yaparken."Fırın sütlaç yapayım mı yarın? Bu gün ablan yapmış kendi evinde. Ben de size yapayım? Ne dersin?" dedi ürkek bir heyecanla.
"Olur..." diye mırıldandım.
Ablam ?
Aaa Ablaam?!
Zeynep ablan geçen gün buradaydı sonra yok oldu?Bir anda yaşadığım aydınlanmayla anneme döndüm.
"Anne Çarşamba akşamı burada kalacaktı ablam, ama sabah yoktu. Niye?"
Annemin bir an yüzü düşse de toparladı hemen.
"Akşam Bekir geldi, aldı onunla Halil'i."
"E niye ki? Bekir eniştem, buraya geldiğini bilmiyor muymuş?"
"Öyle, bilmiyormuş evet. Son anda karar değiştirmiş ablan da..."
Gözlerim masamda bir şeyler arıyormuş gibi gezinirken "Hmm..." demekle yetindim sadece.
***
Ertesi gün acilde şaşmaz bir klasik olan yorucu ve baş çatlatan bir günün daha sonlarına yaklaşmış ve Pazar nöbetlerinin visitlerini girmeye başlamıştım.
Duru yaklaşarak, elindeki kalemi kapatıp yaka cebine koyarken; "Önümüzdeki hafta sonu babanların lansmanı var. Ne giyeceğiz?" dedi sakince.Off bir de o vardı değil mi?...
Her Nisan sonu veya Mayıs başı babamların galerisinin tanıtım lansmanı olurdu. Daha çok iş ortakları katılsa da artık bir nevi gelenekselleştiği için tüm Tuzla'nın tanınan kesimi bu davete katılırdı.
Çaresiz bakışlarım küçük Emrah'ı aratmazken Duru'ya döndüm.
"Bilmiyorum yarın akşam bakarım, sen ?" diye cevap verdim.
"Ben de yeni bir şeyler alayım diyorum. Kıyafet almaya gidersen birlikte gidelim olur mu?" dedi ince bir ricayla.
"Tamam canım."deyip söz verdikten sonra önümdeki visitleri doldurmaya devam etmiştim.
Hastaneden çıkıp taksiye bindiğimizde üçümüz de yorgunduk. Ama yorgun olmak güzeldi...
Ben işleyen demir pas tutmaz sözüne çok inanırdım. Boş durunca zihni bulanırdı insanın, en azından benim öyle...
Boş boş durursa insan, başlardı kafasında kurmaya; ikilemler, hezeyanlar, şüpheler...
Hele benim kafadaki sesler, mübârek panayır yeri gibiydiler...
Susturmasam kafamdaki sesleri, çekişip dururlardı ancak. Allah'tan içimde bir topuklu efe, Zeynep vardı da;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK VAKTİ
Teen FictionVakit, vuslat vaktine çok hasret kala, Hazan vaktinin en karanlığında, Ne yaman bir ayrılıktır ki Muhtaç etti beni kırık hatıralara. Hiç bitmeyecek sanıp tam alışmışken gecemin karanlığına, Umulmadık vuslatın ışıkları vurdu ve vakit erdi şafağa... 🌅