Deniz tuzunu, evdeki duşta üzerimden durularken, annemler aşağıda ablamla kek yapmışlardı ve çayı demliyorlardı. En sevdiğim keki yapın diye yalvarmıştım resmen; ıslak kek...
Hızlıca aşağı indim. Ablamlar mangal yaptığımız pazar gününden beri buradaydı ve Halil'i tuvalete alıştırmaya çalışıyorduk.
"Offf bayılırım!" deyip dilimlemeye başladım borcamdaki keki. 3 tabağa da kek koyup kış bahçesine götürdüm.
Annemlerle çay içip muhabbet ettikten sonra, biraz kitap okuyacağımı söyleyip odama çıktım. Akşamüstü olmuştu. Detoks suyumdan içecektim ki; mutfakta unuttuğumu fark ettim. Daha babamla abim gelmemişti.
Geri mutfağa indim. Merdivenlerin sonunda annemin fısıldayarak ama acı dolu sesini duydum.
"Elleri kırılsın inşallah!"
Kimin, diye düşünürken kaşlarımı çattım.
Annem kısık sesle veryansın ederken devam etti.
"Çürütmüş resmen Zişan bu ne?"
Ablam soğuk hatta duygusuz bir sesle cevap verdi.
"Tamam anne sür şu kremi hadi!... Konuşmayalım lütfen."
"Başka nerelerinde var kızım? Çıkar şu üstünü bir bakayım Allah'ını seversen!"
"Anne bırak gerek yok!"
"Çıkar Zişan bak attırma benim tepemi, zaten zor susuyorum."
"Anne tamam sen dokunma ben çıkarırım üstümü…” diyen ablama arkadan bakıyordum. Onlar beni fark etmiyorlardı fakat zaten ben de gördüklerimi idrak edemiyordum.
"Bu ne kızım?" dedi annemin ağlayan sesi ve devam etti;
"Geçen seni alırken bir daha olmayacak demedi mi bu adam?!"Ne olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladığımda sinirden dudaklarım titredi.
"Anne lütfen konuşmak istemiyorum.." dedi ablamın bıkkın sesi ve devam etti;
"Anne lütfen tamam bir daha olmayacak işte.. Bak olay çıkarırsan bir daha buraya da gelmem! Halil için katlanıyorum zaten sen de Halil için susacaksın!"Annem artık ağlıyordu.
"Yavrum, senin yavruna yapsalar bunu?!” Bir hıçkırık koptu annemin boğazından.
"Anne tamam sus! Zeynep duymasın onu hiç zaptedemeyiz. N’oolur sus anne sabreden benim, Halil büyüsün boşanıcam zaten...""Kızım o kadar sene böyle geçer mi?! Kafayı mı yedin sen?"
"Anne ne olur sorgulama benim sorgulanmaya mecalim yok, hadi sür şu kremi de kimse görmeden giyineyim..."
Uzun bir sessizlik oldu sonra annemin ara ara kısık hıçkırıklarını duyuyordum.
Annemin çatallaşmış sesi geldi."Ben bahçeye çıkıp sebzeleri suluyacağım, beş dakka bekle böyle emsin kremi. Kalın tabaka sürdüm. Emince giyersin üstünü... Gel annenecim; bahçede tomtomlara bıcı bıcı yaptıralım,"
Koşarak soldan merdivenin altındaki ardiye boşluğuna girdim. Halilin neşeli sesinin ardından, dış kapı sesini duyduğumda yerimden usulca kalktım, ayakuçlarımda ilerleyerek salona yöneldim. Ablam sırtı kapıya dönük; sol eliyle , sağ koluna krem sürüyordu.
Sırtı tam orta yerden; iki karış kırmızıyla karışık morarmıştı. Belli noktalardan kan toplamıştı.
Bel oyuntusunun orda, sağında bir morluk daha vardı daha küçük çapta. Kollarında da yine irili ufaklı morarmalar ve el izleri vardı.Bu yaralar en az üç gün öncesine ait olmalıydı. Ablam pazar sabahından beri buradaydı. Ama yine de daha yeni gibi duruyordu... 3 gün önceki halini düşünmek bile istemedim o anda. Ablam pazar günü 'ah' lamamıştı bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK VAKTİ
Teen FictionVakit, vuslat vaktine çok hasret kala, Hazan vaktinin en karanlığında, Ne yaman bir ayrılıktır ki Muhtaç etti beni kırık hatıralara. Hiç bitmeyecek sanıp tam alışmışken gecemin karanlığına, Umulmadık vuslatın ışıkları vurdu ve vakit erdi şafağa... 🌅