Duru da bacaklarını birbirine sürtüyor; "Off ben dee... Bacaklarımın arası da çok kötü sızlıyor!" diye veryansın ediyordu.
Al benden de o kadardı. Kasıklarım sanki zonkluyordu.
Zehra; "Offf çoook sıcaakk! Ben bahçeye çıkıyorum!" deyip yalpalayarak kapıya gitti.
Kapıyı açar açmaz gelen yel bile bizi rahatlatmadı.
Kapıdaki yeli daha fazla hissetmek için kapıya doğru ilerledim.Hak vere de Zehra'nın gecelikleriyle donmayayım dediğim Maşukiye'nin soğuğunda, Hak vermiş ve ben sıcaktan kavruluyordum.
Yalpalayarak çıplak ayak açık kapının önünde dururken, bizim arabanın yanında bir siyah sedan opel astra gördüm.
Zehra anlamsızca yürüyorken, biri arabanın şoför koltuğunda olmak üzere beş erkek bize doğru bakıyordu. Bakışları çok huzursuz ediciydi. Sanki orada Zehra'nın çıkmasını bekliyorlarmış gibi bakıyorlardı bize.
Bizi kapıya çıkmış görür görmez, yüzlerinde içimi donduran bir memnuniyet okudum. Yerimde kaldım korkuyla, ama Zehra o tarafa doğru ilerlemeye devam etti. Duru ise hemen arkamdaydı. Zehra'ya seslenmek istiyor ama beceremiyordum sanki.
Ben Zehra'ya seslenemeden dört adam bahçe kapısına geldi, aralarından biri; "Merhaba kızlar eğlenmek ister misiniz?" diye destursuzca girdi.
Zehra anlamsızca kıkırdamaya başlarken, ben dört erkeğin arasında tekel büfesindeki adamı görmemle yerimde donakalmıştım.
Sanırım bu sadece iki bomonti ile bu hale gelmediğimizi açıklıyordu. Şişeler kapalıydı... Şu an bizde olan şeyler kaçak içki semptomları değil golden lovita veya cantharis tarzı afrodizyak ilaç semptomlarıydı. Kaçak içkiden korkarken en yapmamamız gereken şeyi yapmış, tekinsiz bir yerden gece vakti açık kuruyemiş almıştık...Adamlardan biri Zehra'ya doğru gidip dirseğinden tuttu.
"Sen, benimle başla bakalım..." derken sesi kanımı dondurdu.
Zehra kaydadeğer bir şekilde direnemez giderken, adamın peşi sıra, üç tanesi de ben ve Duru'ya doğru ilerliyordu.
Duru yalpalayarak çırpınırken, ben ayaklarımı yere direterek iki kolumdan ayrı ayrı tutan iki adama;
"Hayır! Hayır!" diye direnmeye çalışıyordum.Duru ise; "Bıraak .. Bıraak istemiyorum..." diye zoraki konuşuyordu.
Adamlar Duru ile beni bahçe kapısından çıkartmış; sokakta arabaya doğru sürüklüyorlardı.
Yalpalayarak direnmeye çalışıyorduk. Gücümüzün yettiğince de boğazımızdan çığlık çıkarmaya çabalıyorduk. Zehra'yı sürükleyen adam, arabanın arka bagajına Zehra'yı dayamış öpmeye çalışarak, bacaklarını elliyordu. Artık Zehra da bizle birlikte çığlık atmaya başlamıştı.
"Bırakın bizi, kimse yok mu?!" diye bağırmaya gücü yetmişti Duru'nun. Gerçekten hiç sesimiz çıkmıyordu.
Biz arabaya binmemenin son demlerinde çırpınırken, sağdan acı bir fren çığlığı duydum.Farın ışığı gözlerimizi kamaştırırken karanlıktan bir kükreme geldi.
"LAN! LİĞME LİĞME EDERİM LAN SİZİ!"
Ayaklarım yerde titrerken artık bir şey göremez bir hâldeydim. Farın ışığı gelse de hâlâ Zehra'yı görmeye çalışıyordum.
Kalbimin sahibi adamın sesi bile teskin edemedi beni o anda. Sol kapıdan çıkan Osman Zehra'ya doğru koşarken, Şafak önümdeki iki adamı da çoktan yere sermişti.
“SİKTİĞİMİN PEZEVENKLERİ! GEBERTECEM LAN HEPİNİZİ!”
Duru'ya gidip onu sürükleyeni de yere fırlattığında, üçüne birden dalmıştı. Bunları saliseler içinde yapıyordu. Şafak, şoför koltuğundaki adamı da boynundan yakalayıp bir yumrukla diğerlerinin arasına yere serdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK VAKTİ
Teen FictionVakit, vuslat vaktine çok hasret kala, Hazan vaktinin en karanlığında, Ne yaman bir ayrılıktır ki Muhtaç etti beni kırık hatıralara. Hiç bitmeyecek sanıp tam alışmışken gecemin karanlığına, Umulmadık vuslatın ışıkları vurdu ve vakit erdi şafağa... 🌅