Taeyong, sırtı yumuşak yatakla buluştuğunda hafifçe araladı uykulu gözlerini.
Jaehyun'un kolları hâlâ Taeyong'un vücuduna sarılıydı ve suratı uykulu gencin suratına fazla yakındı.
Taeyong yaptığının bilincinde olmayarak usulca elini Jaehyun'un gamzeli suratına uzattı. Yakışıklı adamın kar beyazı suratı Taeyong'a berrak gökyüzünde asılı duran dolunayı anımsatıyordu. Parmaklarını pürüzsüz ciltte dolaştırırken hafif bir gülümseme vermişti yakışıklı patronuna.
"Jaehyun Jung..."
Kurumuş dudaklar aralandı ve Jaehyun'un yutkunmasına sebep oldu bir an.
"Çok yakışıklısın."
Jaehyun kanının kaynadığını hissediyordu. Yatağında uzanmış kendisine gülümseyen bu genç onu fazlasıyla zorluyor, iradesini güçsüz kılıyordu.
İsteksizce kollarını Taeyong'dan ayırmış usulca geriye çekilmişti. Taeyong'un üzerini örtmüş ve "Uyu artık." dedikten sonra odadan çıkmıştı yavaşça. Çalışma odasına girdiğinde yorgunca sandalyesine bıraktı kendini. Boğazını sıkan kravatından kurtulduğunda masasının üzerinde duran içkiden doldurdu bir kadeh. Son günlerde tuhaf hissediyordu, hiç olmadığı kadar tuhaf. Hislerinin farkındaydı, onları inkar etmeyecekti o, Lee Taeyong'dan hoşlanıyordu. Genç adam adeta beklenmedik bir misafir gibi girmişti Jaehyun'un hayatına.
Jaehyun başını geriye attı ve gözlerini yumdu, onun güzel suratı düşüyordu hatırına. Onun o güzel elmacık kemikleri, öpülmeyi bekleyen vişne rengindeki dudakları, altın renkli yumuşacık saçları ve ışık tanrısını bile kıskandıracak parlaklıktaki gülümsemesi... O gülümsemesi bir ilkbahar misali tüm sıcaklığıyla kalbindeki buzları eritmiş ve orayı ısıtmıştı.
Fakat olmazdı, Jaehyun böyle hissedemezdi. Kalbinin üzerindeki ağırlık buna izin vermiyordu. Ona bu kötülüğü yapamazdı...
⸻ ♡ ⸻
Taeyong'un aniden açılan gözleri bir an etrafı taradı. Tanımadığı ortam onu saniyesinde endişeye boğarken uzandığı yerden kalktı hızlıca.
"Taeyong?"
O sırada odanın kapısı tıklatıldı.
Taeyong'un kaşları çatıldı duyduğu sesle.
"Uyandın mı?"
Bu ses Jaehyun'a aitti.
Kuruyan boğazını ıslatmak için zorlukla yutkundu, "U- uyandım..."
"Gel de kahvaltı yapalım işe gitmeden önce."
Taeyong bir ok gibi fırlayarak yataktan çıkmış, banyo olduğunu düşündüğü kapıya doğru adımlamıştı.
Dağılmış saçlarını gelişigüzel düzelttikten sonra yüzünü yıkadı. Başında hafif bir ağrı vardı fakat abartılacak bir şey değildi. Dün gece ne olmuştu, Jaehyun'un evine nasıl gelmişti hiçbir şey hatırlamıyordu son hatırladığı güzel kokulu bir şarap içtiğiydi.
Bir dakika? Şu an Jaehyun'un evindeydi. Taeyong fark ettiği şeyle duraksadı amacı da bu değil miydi zaten? Fakat omuzları düştü saniyesinde, şu an düşündüğü şeyi yapamazdı. Jaehyun evdeyken onun odasını kurcalayacak hali yoktu fakat ilerleme kaydetmişti en azından?
Kendine çeki düzen verdiğinde usulca banyodan çıkmış burnuna dolan kokuları takip ederek mutfağa ulaşmıştı.
"Günaydın..." çekingen bir ses tonu ile konuştu.
"Günaydın, güzel uyudun mu?"
Hatırlamıyordu bile...
"Ah evet, teşekkür ederim burada kalmama izin verdiğiniz için."
Jaehyun elindeki çorba dolu kaseyi Taeyong'un önüne bıraktı kafasını iki yana sallarken.
"Önemi yok sarhoştun ve ben de ev adresini bilmiyordum."
Taeyong usulca başını salladı önüne bırakılan kaseye bakarken.
"Akşamdan kalma çorbası." demişti Jaehyun'da masaya geçerek. "İç, iyi gelecektir."
Taeyong derin bir nefes verdi önündeki kaşığı alarak, şu an patronuyla akşamdan kalma çorbası içtiğine inanamıyordu, üstelik çorbayı pişiren de patronuydu...
⸻ ♡ ⸻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rose quartz // jaeyong
FanfictionYüklü miktarda borcu olan Taeyong, rose quartz isimli güzellik merkezinde işe başlar çünkü borcunu ödeyebilmesi ve hayatının bağışlanabilmesi için rose quartz'un yeni çıkaracağı güzellik ürünlerinin formüllerini çalması gerekmektedir. #1 jaeyong ©j...