Bilinçaltı Cadısı haksız çıkmıştı. Mercan'ın poposu kocaman olmamıştı ve Mercan yeni elbisesinin içinde harika görünüyordu. Ama tek başına bir harikaydı. Güven üç- evden çıktığında gece yarısını geçtiği için teknik olarak iki- gün önce gittiğinden beri hiç doğrudan konuşmamışlardı. Mercan ertesi sabah yüzü morarmış, midesi çikolata ve çikolatalı dondurma yemekten bulanır bir halde aşağı indiğinde Ayşe Hanım, Güven Bey'in gece geç saatte bir telefon aldığını- o kadarını Mercan da biliyordu- söylemiş ve Rize'ye ailesinin yanına gitmek zorunda kaldığını ve Güray Holding davetine mutlaka geleceğini iletmişti. Mercan, Güven'i aramadı. Aynı gün akşam eve geldiğinde odasında üzerinde 'özür dilerim' yazılmış bir orkide buketi bulduğunda- çiçekçi güzel bir iş çıkarmıştı- da aramadı. Mercan kendisini Saye'nin evine, çiçeği de Güven'in odasındaki çöp sepetine atmıştı, üzerindeki notu yakmayı ihmal etmeden. Allah'ın belası herif onu yarı çıplak halde bırakıp gitmişti, doğum gününü unutmuş gibi pahalı bir çiçek aranjmanı gönderip sorundan paçasını sıyıramayacaktı.
Güven'in o sabah arayacağını, hiç olmazsa geleceğini sanmıştı ama ikisi de olmamıştı. Mercan önemsemeden üzerini giyinmiş ve onu almaya gelen İhsan'ın arabasına binmişti. Bu kadar gün boyunca en çok zevk veren şey, Güven'in onu davete götürmesi için gönderdiği şoför ona şaşkın gözlerle bakarken İhsan'ın açtığı kapıdan arabanın arka koltuğuna yerleşmek olmuştu. Mercan sadece bir kez arkasına dönüp baktı, şoförün Güven'i arayıp durumu anlattığından emin olmak için.
Mor elbisesinin uzun kuyruğunu düzeltip, yanından geçenlere selam verdi. Dedesi kuzenlerinin yanındaydı ve Mercan onlara doğru ilerledi. İklim su yeşili renginde incecik fiziğini sarmalayan elbisesi içinde kusursuzdu ve saçının yan tarafına takılmış pırlanta tarak üzerindeki tek aksesuardı. Boynu, kulakları, bilekleri ve parmakları boştu. Eli dedesinin eline sarılmıştı. Nil her zamanki gibi lacivert bir elbise seçmek yerine bembeyaz teninde parlayan gümüş rengi uzun bir elbise giymişti. Boynunda parlayan safir taşların ışıltısı gözlerine karışıyordu. Başını dedesinin omzuna yaslamış ona bir şeyler anlatıyordu.
Mercan onlara ilerledi ve dedesinin elini tuttu "Tatlım, harika görünüyorsun." Dedesi siyah bir frak giymişti. Mercan 80 yaşında bile bu asaletle frakı kusursuz taşıyabilecek başka birini tanımıyordu. "Sen de öyle güzel torunum" dedi dedesi elini sıkıp "Kocanı göremedim, o nerede?"
"Ailesinin yanına gitti" diye açıklamaya çalıştı Mercan "Annesini biliyorsun. Birazdan gelir." dedi gerçekten gelmesini umarak. Etrafına bakındı ve konuyu değiştirdi "Bu gece harika olmuş."
"Bu gece elbette harika olacak" dedi arkasından bir ses. Mercan döndü ve Saye'ye baktı. Bir bacağını boydan boya açık bırakan kırmızı elbisesi içinde tıpkı olduğu gibi görünüyordu. Tehlikeli. Dedesinin yanına gidip Nil'i itekledi, onun yerine yerleşti.
"Doğancım" Zeliha siyah tuvaleti içinde yanlarına yaklaştı, hepsine tek tek gülümsedikten sonra "Şermin Hanım, seni merak ediyor" dedi "Torunların davetteki en güzel kadınlar olabilirler ama başka kadınlar da senin iltifatlarını duymak istiyorlar."
Doğan karısının koluna girdi "Eh, peki madem. Gidelim de Şermin Hanım'a ne kadar harika göründüğünü söyleyelim."
"Ah, hayır ama." Nil gözlerini devirdi "Bunu da mı çağırdınız?"
Saye Nil'in baktığı tarafa bakıp "Bu" dedi, kapıdan giren Devran'ı kastederek "Holdingde yönetici. Ne yapacaktık yani? Onun davetiyesine yanlış adres mi yazacaktık?"
"Bence şansını denemeliydin" dedi Mercan. Arkasını dönüp bara doğru yürüdü "Bu gece Devran'la konuşmak istemiyorum. Elbisem yeni ve kan olmasını istemem. Onu öldürmek için yarını bekleyeceğim." Kuzenlerine doğru yürüyen Devran'a tek bir kez bakmadan bara yürümeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bize Aşk Lazım (Mükemmel Planlar Serisi 1)
RomanceSıradan bir aile ziyareti ne kadar karışabilir ki? Peki ya sıradan bir iş anlaşması? Mercan Yavuz biraz şaşkın oldukça sakar olsa da kuzenleri, işi ve köpeğiyle yeterince mutluydu. Aşka kimin ihtiyacı vardı ki... Mercan'ın değil. Aşk denenmiş, başar...