Mercan ellerini cebine sokup çardağa ilerledi. Nedim Karan'ın yeni çiftliği gözün görebildiğince uzanıyordu. İçinde az sayıda inek ve bir tane boğa olan bir ahır, onun hemen yanına kurulmuş atlar için ikinci bir ahır ve küçük bir ağıl vardı, Mercan her sabah kuzuların sesleriyle uyanıyordu. Nedim Karan hayvancılıkla profesyonel olarak uğraşmasa da belli ki iş dünyasından çekilmenin sıkıntısını büyük ve küçükbaş hayvanlarla gideriyordu. Çardağa oturup karşısında boylu boyunca uzanan yemyeşil alana baktı. Atları seyisler dışarı çıkarmışlardı, Mercan'ın dünyanın en sakar kadını olarak ata binme konusunda tereddütleri olsa da atları severdi, binmeyi bilmiyordu, içlerinde sadece Saye ata binmeyi biliyordu defalarca ona öğretmeyi teklif etmişti ama Mercan hayvanlarla duygusal bağ kuran biriydi, biri onun sırtına binse ve dört nala koştursa o üzerinden atmak için her şeyi yapardı, bu yüzden atları sadece okşamak ve tımarlamaktan hoşlanırdı, binmektense korkardı.
Çiftlik, Doğu Karadeniz'de zor bulunan düzlük alanlardan birindeydi, çimler ve ağaçlar bütün alan boyunca yayılmışlardı ve insanın temiz havadan nefesi tıkanır gibi oluyordu. Mercan temiz havayı ciğerlerine çekti. Geleli neredeyse bir hafta olmuştu ve Güven onu Rize'de günlerce gezdirmişti, Mercan da ona çocukken dedesinin onu Edremit'te ve İstanbul'da nasıl gezdirdiğini anlatmıştı. Hala daha sekiz yaşında küçük bir kızken dedesinin onu Topkapı Sarayı'na götürdüğünü hatırlıyordu. Nil'in küçük ağabeyi Sarp ona o gün cariyelerin yabancı ülkelerden kaçırılıp getirildiğini, hatta Hürrem Sultan'ın da tıpkı onun gibi kızıl saçlı olduğunu söyleyince Mercan ağlamaya başlamış ve gitmek istemişti. Anısını Güven'e anlatınca adam kahkahalarla gülmüş, ona sarılmıştı. Mercan başta tatillerinin bu kadar keyifli geçmesini beklememişti, Güven keyfi yerinde olduğunda oldukça eğlenceli bir insandı, tek sorun Mercan Güven'e giderek daha fazla bağlandığını hissediyordu, daha da önemlisi ona duygularını giderek daha fazla belli ediyordu. Ona eski karısı hakkında soru sormak saçma bir hataydı. Güven'in de onun hoş olmayan geçmişiyle ilgili sorular soracağını tahmin etmesi gerekiyordu ama yine de eski karısı ve dostundan bahsederken sesinde o duygusuzluğu duymak canını sıkmıştı. Ne zaman Sedef'ten bahsetse sesinde hep o aynı ton oluyordu, uzak, mesafeli.
En büyük aptallığın o kadını sevip sevmediğini sormaktı, çok zavallısın, seninle aynı bedeni paylaştığım için utanıyorum!
Bilinçaltı Cadısına hak verdi. Kendisi de o an kendini tokatlamak istemişti, özellikle de Güven'in cevabını duyduktan sonra.
"Sana istediğini veremem Mercan" bu cümle saatlerce kulağında yankılanmıştı. Akşam yemeğe inerken yüzü utançtan kıpkırmızıydı. Güven'in, ona karşı olan duygularını anladığını düşünmüştü ama Güven tamamen normal davranıyordu, konu Sedef'ten, Arda'dan, Oğuz'dan, Sedat'tan açılmadığı sürece araları normaldi, Güven sıcak ve sevecen davranıyor, dokunuyor, saçını öpüyor, okşuyordu ve Mercan'ın kafası tamamen karışmıştı.
Sanki çok kafan varmış gibi. Haklıydı, Bilinçaltı Cadısına itiraz edecek söz bulamamak Mercan'ı daha da çok düşündürüyordu, son zamanlarda Bilinçaltı Cadısıyla daha çok ortak fikir paylaştıklarına göre demek ki gerçekten saçma sapan şeyler yapıyordu. Bu saçmalıklardan biri de Güven'le imzaladığı anlaşma olmuştu. Karadeniz'e gelmeden hemen önce Hera'daki ofisinde kağıtları hızlıca gözden geçirip imzalamıştı anlaşmayı. Güven, hain kuzenleriyle işbirliği yapmış, Bilinçaltı Cadısı boyundan büyük bir işe giriştiğini söylese de onu kulak ardı edip imzalamıştı ama esasında Bilinçaltı Cadısıyla aynı fikirdeydi, kesinlikle boyunu aşacak bir suya atlamıştı, hem de balıklama.
"Mercan'cım, üşüyeceksin" Ayten omuzlarına kırmızı yünden örülmüş kalın bir şal örttü. Montunu dışarı çıkarken içeride unutmuştu ve gerçekten üşümüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bize Aşk Lazım (Mükemmel Planlar Serisi 1)
RomansaSıradan bir aile ziyareti ne kadar karışabilir ki? Peki ya sıradan bir iş anlaşması? Mercan Yavuz biraz şaşkın oldukça sakar olsa da kuzenleri, işi ve köpeğiyle yeterince mutluydu. Aşka kimin ihtiyacı vardı ki... Mercan'ın değil. Aşk denenmiş, başar...