Bölüm 12

40.1K 2.6K 119
                                    

Aynı gün daha geç saatlerde Mercan, dedesinin eski fabrikalarından birinden bozma işyerine girdi. Tıpkı diğer iki kuzeni gibi fabrika restore edilip yeni bir organizasyon firmasına dönüştürülürken ilave edilen her bir tuğlayı kendi eliyle yerleştirmişti. İçeri girdi, her zamanki gibi pastel tonların hakim olduğu yumuşak dekorasyonuyla insanın içine huzur doluyordu. Üçü de etrafı beyazlara bürümeyi doğru bulmamışlardı. Beyaz fazla sıradan ve alışıldıktı, insanların akıllarına düğün geldiğine kendi başlarına da düşündükleri bir renkti ama biri size düğününü organize etmeniz için para veriyorsa karşılığında kendisinin düşünemediği bir ayrıntıyı planlamanızı isterdi, etrafı beyaz ipek ve tüllerle sarmalamanızı değil. Ama sonuçta Hera Organizasyon düğün organize ederdi ve düğünlerin rengi beyazdı, klasik ve vazgeçilmez. Bu sebeple pastel tonların arasına beyaz renkler serpiştirilmişti. Sedef kaplama bıçaklar, yapay inci süsler, beyaz mumlar...

Etrafa koşulsuz bir düzen hakimdi ve bunun sorumlusu İklimdi. Nil binanın içindeyken etrafında olan biteni fark etmeyecek kadar sayılara ve hesaplara gömülmüş olurdu ve Mercan da hiçbir şeyi bir katalogdan fırlamış gibi yerleştirmeyi beceremezdi. Bu İklim'in işiydi. Ayrı ayrı parçaları alıp kusursuz bir bütün haline getirmek.

Resepsiyon görevlisine kibarca gülümsedi ve kızın yüzündeki şaşkın bakışları gördü ama görmezden geldi. Ayla güzeldi, iri ela gözleri, dümdüz ve gür kumral saçları, biçimli ağzıyla işinde başarılı olduğu kadar şık bir vitrindi de ama çoğunlukla hazırlıksız yakalandığı bir şey olduğunda yüzünde şaşkın bir ifade belirirdi.

Ofisine çıkan basamaklarda dikkatli adımlarla ilerledi. Çoğunlukla işe ilk gelen Nil olurdu, İklim ve Mercan ufak tefek detayları ayarlamak için zamanlarının önemli bir bölümünü ofis dışında geçirirlerdi. Mercan son basamağı çıktı ve başını çevirip masalarında çalışan personele baktı. Bir ikisi bir masanın başına toplanmış ve önlerinde açık duran dosya üzerinde çalışıyorlardı diğer bir kaçı bir hafta sonraki düğünün oturma planını hazırlamaya uğraşıyorlardı, geri kalanların önünde bilgisayarları açıktı ve hepsi bir kafasını kaldırıp Mercan boynunun üzerinde iki baş, suratında üç göz taşıyormuş gibi ona şaşkınca baktılar.

Ve ilk defa o an Mercan'ın içine bir şeylerin ters gittiğine dair bir his doğdu. Arkasını dönüp şaşkın bakışlara aldırmadan odasına girdi ama o bakışlara aldırmamak pek de kolay değildi, odasının lanet olası duvarları camdandı. Ahşap bir blokun olması gereken yerde-kapısında- kocaman bir cam vardı. Lanet olsun!

Sabır dileyerek çantasını masanın üzerine fırlattı "Ah, hadi ama!" İzlediği filmlerin hepsinde o zarif çantalar öfkenin gösterişli bir ifadesi olarak sert bir şekilde masanın üzerine düşüyordu, masanın üzerinden taklalar atarak yere değil!

Kapının sesini duyduğunda başını çevirdi, kapı hafifçe aralanmıştı uzun siyah saçlarla kaplı iki baş kapısından içeri uzanmıştı.

"Neler oluyor?" diye cırladı nihayet öfkesine kurban bulmuş olmanın zaferiyle "Neden herkes suratımın ortasında kan çıbanı varmış gibi bakıyor?"

"Tatlım, nasılsın?" İklim, Güray kanından miras olarak uzun boyunu ve siyah saçlarını almıştı sadece, bir de beyaz tenini. Parlak kehribar rengi gözlerinde altın parıltılı benekler vardı. Mercan'ın hiçbir zaman sahip olamadığı bir zarafete sahipti. İklim havada süzülür gibi yanına yürüdü ve koluna girdi.

Mercan'ın içinde bir şeylerin ters gittiğini söyleyen o his büyüdü. İklim'in bu halini bilirdi. Ortada bir sorun vardı, kocaman bir sorun vardı ve İklim aslında öyle bir şey olmadığını söylüyordu. İklim ortada bir sorun olmadığını söylüyorsa buna herkesi inandırırdı, başı kesik bir adama çok güzel bir boynunun olduğunu söylerdi ve inandırırdı.

Bize Aşk Lazım (Mükemmel Planlar Serisi 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin