Boğulmayı beceremedi... Yüzüne çarpan gün ışığıyla uyandı. Havuzun merdiveninde suyun içinde sızıp kalmıştı. Vücudundaki bütün kemikler ağrırken yattığı yerden doğrulmaya çalıştı. Bütün kıyafetleri ıslanmıştı, havuzdan çıktı, paçalarından akan sular karoların üzerine damlarken yanlışlıkla yere koyduğu viski şişesine basıp kaydı, dengesini zorlukla sağlayarak sehpanın üzerindeki telefonunu alıp Buğra'yı aradı. Açılması çok uzun sürmedi.
"Ne oldu, Güven ya" diye azarladı Buğra "Saat daha yedi buçuk. Bu saatte aramak için iyi bir sebebin olsa iyi olur."
"Buraya gel" demekle yetindi sadece. Telefonu kapattı. Hemen ardından ofisi arayıp Leyla'nın telefona cevap vermesini bekledi, kadının sesini duyar duymaz "Bugünkü randevularımın tamamını iptal et" dedi. "İşim var, bütün gün dışarıda olacağım." Telefonu tamamen kapattı ve sehpanın üzerine geri bıraktı. Üst kata çıktı, Mercan'la kaldığı odaya değil, eskiden tek başına uyuduğu odaya. Böylesi daha kolaydı. Kadının kokusunun, havasının sindiği odada imkânsız kafasını toparlayıp bir plan yapacaktı. Artık her ne planı yapacaksa.
Üzerindekileri çıkarıp olduğu yerde bıraktı. Suyu açtı ve ısınmasını beklemeden suyun altına girdi. Yaşananların şoku geçtikçe kendisini iyice çıkmazda hissetmeye başlıyordu. Karısı onu terk etmişti ve bu durumda ilk çocuğu ondan ayrı büyüyecekti ama Güven boşanmak istemiyordu. Kafası bir lağım çukurundan az halliceydi. Karısına karşı hissettiği duyguları terk edilmenin kızgınlığıyla iç içe geçmiş bütün bunların üzerine bir de baba olma telaşı, heyecanı, endişesi ve babalığın getireceği diğer o karmakarışık duygular eklenmişti.
Sıcak suyun altında sadece durdu, dirseğini fayansa dayadı ve suyun üzerinden akıp giderken diğer tüm bu karmaşayı da beraberinde götürmesini bekledi ama elbette boşunaydı. Havluyu beline dolayıp odaya girdiğinde aşağıda Buğra'nın sesini duydu.
"Güven! Nerdesin? Eğer beni bu saatte uyandırıp da kendin uyuduysan seni öldürürüm."
"Çok konuşma da yukarı gel" diye seslendi huysuzca. Yatağa oturdu. Beyni ve bedeni tam bir mücadele içindeydi. Beyninde defalarca hızlıca üzerini giyinmiş, arabasına atlayıp karısını, çocuğunu ve köpeğini ait oldukları yere, eve geri getirmişti. Oysa bedeni büyük bir şaşkınlık hatta sersemlik içindeydi.
"Oooooo! Oğlum bu ne hal" diye bağıran Buğra'nın sesini duyduğunda hala yatağın ayakucuna oturmuş beyni ile bedenini uzlaştırmaya çalışıyordu. Kafasını kaldırıp kardeşine baktı ama Buğra arkasını dönmüş ona bakmamakta ısrarcıydı.
"Öfff, saçmalama lan! Zaten dünya başıma geçti, bir de senin iffetli bakire ayaklarınla uğraşamam. Bana akıl ver."
"İşte sana ilk akıl üzerine pantolon giy."
"Mercan, beni terk etti."
Buğra aniden ona döndü "Ne oldu? Babam siz oradayken aradığında çok mutluydu. Sizden bahsedip durdu telefonda. Annem de öyle."
"Orada döneceğimiz akşam tartıştık, ben aptalca bir şey söyledim. Eve geldiğimde eşyaları toparlamıştı."
"Ne söyledin lan, kadına eşyaları toplatacak kadar." Buğra birden gözlerini kısıp ona dikkatle baktı "Sedef'le ilgiliydi, değil mi?"
"Evet." diye kabul etti. Arkasından gelecek olan azarı tahmin edip devam etti. "Ona sen Sedef değilsin dedim."
"İyi bok yedin, aptal herif. Seni ancak Sedef gibi bencil kadının teki paklar. Haklısın o Sedef değil." diye azarlamaya hızını kesmeden devam etti. "Sedef olsaydı sen zaten bu lafı etmez, dilin beş karış dışarıda karıcığım diye peşinden dolanırdın. Seni adam yerine koyup insan yerine koydu ya ağzına geleni söyle kadına. Ne de olsa deveye diken Güven'e siken."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bize Aşk Lazım (Mükemmel Planlar Serisi 1)
RomanceSıradan bir aile ziyareti ne kadar karışabilir ki? Peki ya sıradan bir iş anlaşması? Mercan Yavuz biraz şaşkın oldukça sakar olsa da kuzenleri, işi ve köpeğiyle yeterince mutluydu. Aşka kimin ihtiyacı vardı ki... Mercan'ın değil. Aşk denenmiş, başar...