12 Ağustos
Cemre'den
"Ceren duştan sonra biraz konuşalım," dediğimde başıyla onayladı. Ardından banyoya girip kapıyı kapattı. Ben girip çıkmıştım. Kendimi yatağın üstüne bıraktım. Cidden çok yorulmuştum. Tam 4 saat antrenman yapmıştık! 4 saat! Ve ben ölüyordum resmen!
Uzanıp kumandayı elime aldım. Maçın olduğu kanalı açarken br daha uzanıp telefonu aldım. Matt'e "Merhaba" içerikli bir mesaj attım. Maç Italya ila Rusya arasındaydı. Ivan Zaytsev'in yine kirpik gibi olan saçlarını gördüğümde güldüm. Saçları böyle çok komik duruyordu. Niye böyle yapıyordu ki? Telefon çaldığında istemsiz olarak bir kez daha gülümsedim. Arayan Matt'ti.
"Selam."
"Selam."
"Napıyorsun?"
"Hala yaşamaya çalışıyorum," diye yanıtladım sorusunu.
"Neyin var? Iyi misin diye sordu endişeyle.
"Sadece yorgunum," diye açıkladım.
"Emin misin? Gelmemi ister misin?"
"Gelsen güzel olabilir ama Ceren ile Max hakkında konuşmam gerek. Bu arada Max nasıl? Son gördüğümde pek iyi değildi."
"Düşünerek beynini patlatacak hale geldi. Kendini nasıl affettirebileceğini düşünüyor."
"Ama bildiğim kadarıyla Max baya bir odun."
Kahkaha attı. "Hem de nasıl. Iki gündür düşünüyor ama hala en ufak bir fikri yok."
Güldüm. "Yardıma et çocuğa."
"Hah! Sanki ben çok romantiğim."
"Romantiksin."
"Romantik miyim?"
"Değil misin?"
Matt ile biraz daha konuştuk. Ceren duştan çıkınca kapatmak durumundaydım. Tarağı eline alıp yatağın ucuna oturdu. "Ne konuşacağız?"
Sorunun cevabını o da biliyordu ama yine de yanıtladım. "Max hakkında."
Saçlarını havluyla kurutmayı bırakıp bana baktı. "Cemre o iş karmaşık."
"Tamam işte. Anlat hadi."
"Ya bak şimdi, bunun söyledikleri aslında o kadar ağır değildi. Sonuçta onlarda doğal bir şey bu. Ama yine de ben öyle biri değilim ve söylediği şeyler canımı yaktı. Yani bir yanım abarttığımı, önemli bir şey olmadığını söylüyor. Diğer bir yanımsa onu affetmemem gerektiği kanısında. Berbat bir durum. Yanıyorum ve bu beni eritiyor. Nefes alıyorum ama niye? Sanki kurtulmaya çalışan bir uyuşturucu bağımlısı gibiyim. Onu istiyorum ama uzak durmam gerektiğinin bilincindeyim. Çok garip. Cidden çok garip..."
"Yani aslında affettin?" dedim sorar bir şekilde. Cevabını bugün, bu konuşmaya başlamadan önce de biliyordum. Sadece kendine itiraf etmesini kolaylaştırmak istiyorum.
Derin bir nefes aldı. Tarağı yeniden eline alıp saçına götürdü. Bir tutam saçı eliyle tutup taramaya başladı. Umursamaz görünmeye çalışıyordu. "Evet, affettim."
"Peki bunu Max'e söylemeyi düşünüyor musun? Yani ben Matt ile konuştum. O da baya kötü haldeymiş."
"Nesi varmış? Iyi miymiş?" diye sordu endişeyle.
"Üzülüyormuş. Bir de kendini affettirmek için ne yapması gerektiğini düşünüyormuş sürekli."
Ceren sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Tarağı bana uzatıp "Saçımı tarasana," dedi. Tarağı aldım. "Dön arkanı."
İtaatkar bir şekilde bana arkasını döndü ve yaklaştı. Ben saçlarını tararken "Burnu sürtsün istiyorum," dedi. "Bunu hak ettiğini düşünüyorum."
"Sen bilirsin," dedim. Tarak biraz takılınca "Acıtıyor muyum?" diye sordum.
"Yo, hayır. İstediğin gibi tara."
Ceren'in saçlarını taramayı bitirdiğimde maçı işaret ettim. "Hadi izleyelim."
Ceren başıyla onaylayıp kendi yatağına geçti. Rusya 2-1 öndeydi setlerde, bu sette ise ezici bir İtalya üstünlüğü vardı; 11-19. Ivan Zaytsev servisi kullanmaya gittiğinde istemsiz olarak kıkırdadım. "Kirpi gibi değil mi?"
"Lütfen," dedi Ceren gülerek. "Bence ona yakışıyor."
"Evli olduğunu unutma," diye hatırlattım gülerek.
Ceren huzursuzca yerinde kıpırdanmaya başladı. Birkaç kez ağzını açtı bir şeyler söylemek için ama söylemeden kapadı. Birkaç kez sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Elleriyle oynuyordu. Bu genelde gergin olduğunda yaptığı bir şeydi. Gözlerimi devirip "Ne söylemek istiyorsan söyle Ceren," dedim.
Derin bir nefes alıp bana döndürdü bedenini. Elleriyle oynamaya devam ediyordu. "Ya bak ilk günü hatırlıyor musun? Hani ben Matt'i baya beğenmiştim falan. Işte şimdi de Matt ile berabersiniz. Yani eğer bu durum senin için sorun yaratacaksa cidden görüşmem Matt ile. Haklısın. Kıskanabilirsin sonuçta. Yani ne biliyim olur da ya-"
Ceren'in susmayacağını anladığımda lafını keserek "Saçmalama Ceren," dedim. "Öyle bir şeyi aklıma bile getirmem. Seni tanımıyorum sanki. Ayran gönüllünün tekisin. Ne olmuş bi ara Matt'i beğendiysen? Bir sürü hayranı var ve bunların çoğu kız. Yakışıklı ve başarılı bir çocuk. Tabii ki onu beğenenler olacak. Herkesi kıskanamam ya!"
"Ama ben herkes değilim ki! Ben senin en yakın arkadaşınım."
Gülümsedim. "İşte bu yüzden de seni kıskanmam. Kıskanamam değil, kıskanmam. Sen benim en yakın arkadaşımsın. Senden bir kötülük gelmeyeceğinin farkındayım."
Ceren'in hala endişeli bakan gözlerine karşılık gözlerimi devirdim. "Hadi kalk! Akşam yemeği saati gelmiş. Ben acıktım. Hem yemekten sonra da karaoke yapar, çikolatalı süt içeriz."
Ceren ne yapmak istediğimi anlamışcasına güldü. Salak kız! En yakın arkadaşların arasına bir erkek giremezdi; bunu bilmiyor muydu? Ben de güldüm. Salak ama en yakın arkadaşım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Numara (Matthew Anderson Fanfiction)
FanfictionGörme engelliler yardım amaçlı düzenlenen bu turnuvada hayatımın en büyük korkusuyla 5. kez karşılaşacağımı kim tahmin edebilirdi ki? Bir karar vermem gerekiyordu ve ortada iki büyük seçenek vardı. Ve ben neyi seçeceğimi bilmiyordum. Seçimimin bana...