35

357 19 0
                                    

35.Bölüm

16 Ağustos

Cemre’den

Bugün maç var.

Gözlerimi hızlıca açıp yataktan doğruldum. Bugün Fransa ile son maçımıza çıkacaktık. Kazanmamız gereken bir maçtı. Hayır, kazanacağımız bir maçtı. Kazanmak zorundaydık zaten. Eğer kaybedersek elenirdik. Kim elenmek ister ki? Ama birileri bugün elenecekti; biz olmamalıydık bu.

Yorganı üstümden atıp ayağa kalktım. Birkaç kez gerindikten sonra Ceren’i uyandırdım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Odaya döndüğümde Ceren hala kalkmamıştı. Gözlerimi devirdim. Yanına gidip bir kez daha dürttüm. “Ceren, kalk hadi.”

“Hıı.”

“Cereen?”

“Hıı!”

“Ceren, kalk hadi. Bugün maç var.”

“Tamam, kalkıyorum.”

“Ben giyinene kadar kalkmış ol.”

“Hıı.”

Sıkıntıyla iç geçirdim. Bugün maçımız vardı ama o hala uyuyordu. Takımın eşofmanlarını giydim üstüme, uzun uğraşlar sonucu atkuyruğu topladım saçımı. Çıkan saçları çıtçıtlı tokayla tutturdum. Odaya döndüğümde Ceren kalkmış ve kendi yatağını toplamıştı. O banyoya giderken ben de kendi yatağımı topladım. Genelde Ceren hayrına benim de yatağımı toplardı.

Ceren de hazır olduğunda beraber kahvaltıya indik. Takım çok neşeli görünüyordu. Bunun iyi mi kötü mü olduğuna karar veremedim. Normalde gergin olmaları gerekirdi, tabii gerginlik iyi bir şey değildi. Hata getirirdi. Ama fazla neşe de iyi değildi.

Böyle bir maçtan önce insan nasıl olmalı ki? Basit bir lig kupası değildi bu maç. Peki ben nasıldım, gergin mi? Hayır. Neşeli? Hayır. Heyecanlı, üzgün ya da mutlu? Hiçbiri. Şu anda dün olanları bile takmıyordum ki aslında dün bir şey olmamıştı. Böyle bir maçtan önce insan sanırım sadece inançlı olmalıydı.

“Kazanacağımızı bildiğiniz için değil mi bu neşe?” diye sordum. Tam ağzıma bir salata atacaktım ki “Dur!” diye bir nida geldi. Hepimiz o yöne bakınca Buğra’yı gördük. Hızlı adımlarla yanımıza geldi. Ceren ve bana bakarak “Ben size kan testi yapacağım, yanıma uğrayın demedim mi?” dedi.

Ceren bana kızgınca baktı. Masum bakışlarımı ikisine de attım. “Ben Ceren’e söylememiştim onu.”

“Ve yanıma gelmeyi de unuttun, öyle mi?”

Bir kez daha masumca baktım ona. “Biraz öyle oldu galiba.”

O sırada şef yanımıza geldi. “Ne kan testinden bahsediyorsunuz Buğra?”

“Kızların kondisyonunda düşüş fark ettik şef. Kan değerlerine bakacağız. Prosedür gibi bir şey. Çok da önemli değil.”

“Emin misin? Antrenmanlar yoğun. Onların antrenman düzenini değiştirebilirim.”

“Hayır,” diye itiraz ettim hemen. “Gerek yok öyle bir şeye.”

Şef kısa bir an bana baktıktan sonra “Sen karışma Cemre,” dedi.

Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim sandalyede geriye doğru yaslanırken. Buğra bana bakıp güven verircesine gülümsedi. “Şimdilik öyle bir şeye gerek yok şef. Hatta kızları daha fazla bile zorlayabilirsin.”

“Peki bu kan alma olayı maç günü mü olmak zorundaydı? Yani kızlara zararlı olmasın? Bugün ok önemli bir maça çıkacaklar.”

“Dert etme şef. Onlara ona göre bir kahvaltı tabağı hazırlattım.”

7 Numara (Matthew Anderson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin