42. Bölüm:
23 Ağustos
Cemre'den
Az uyumanın verdiği mayışıklıkla yatakta doğruldum. Biraz gerindikten sonra Ceren'i uyandırmak için döndüm ama yoktu. Telefonu elime aldım. Tam Ceren'i arayacaktım ki banyonun kapısı açıldı.
"Ah, uyandın mı? Gece geç yattığın için uyandırmak istemedim. Biraz daha uyusun, dedim."
Ona bön bön bakınca "Geç yattığının farkında değil miyim sanıyorsun?" diye sordu. "Cemre aklını transfer olayının da kurcaladığının farkındayım. Şu anda büyük bir ikilem içerisindesin. Ve kabul edemediğin, eminim bir kere düşünüp bir daha düşünmeyi kendine yasakladığın şey bu seçimin sadece Zenit Kazan ve Galatasaray arasında olmadığı."
Bir süre ağzım açık ona baktıktan sonra "Beni bu kadar iyi tanımandan nefret ediyorum," diye homurdandım.
"Şimdi," dedi beni yatağa oturtarak. "Bana anlatmadığın ne varsa anlat ki ben de sana yardım edebiliyim."
Derin bir nefes alıp Ceren'e anlatmadığım ne varsa anlattım; Buğra'nın ve Molly'nin söyledikleri, anneme Matt'i anlatışım. Ceren sonuna kadar beni dinledikten sonra "Molly'i umursama. O tam bir kaltak. Matt'i annene söylemekle iyi yapmışsın. Sonuçta eninde sonunda öğrenecekti. Bir magazin ya da onun gibi bir şeyden öğreneceğine senden duysun. Buğra'ya gelince..." derin bir nefes alıp. "Onun söylediklerini boş ver şimdilik."
Ceren ile beraber hazırlanıp kahvaltıya indik. Kahvaltıdan sonra odaya uğramadan direk Başak'ın kendine tuttuğu eve gittik. Başak İstanbul'dan bazı eşyalarını getirtmiş, buradan da bazı mobilyalar almıştı. O bunları yerleştirirken biz de ona yardım edecektik. Can'ın evinin hemen yanında bir ev aldığını söylemişti. Taksi durduğunda parayı ödeyip önümüzde uzanan apartmana baktım. Dışarıdan oldukça soğuk görünen bir binaydı. Gri ve tonları kullanılan binada eminim insanlar birbirleri ile selamlaşmıyordur bile. Ceren Başak'ı arayıp geldiğimizi haber verdi, o da Can'ı aşağı gönderdi bizi eve çıkartması için. Can aşağı indiğinde ikimize de tek tek sarıldı. "Hoşgeldiniz kızlar."
"Hoşbulduk," dedik aynı anda. Yakın arkadaş olmanın bir numaralı kuralı; aynı anda aynı şeyi söylediyseniz birbirinize bakarak ağız dolusu gülün. Biz de bu kuralı yerine getirerek güldük. Daha sonra Can bizi Başak'ın dairesine çıkardı. Binada asansör yoktu, obeziteyi engellemek için yapılan bir çalışmaymış. Binanın iç yapısı bizim kendi yolumuzu bulmamızı engelleyecek kadar karışıktı. Kapıyı çalarken Can "Benim yanıma taşınmamakta kararlı," dedi.
Ceren anında cevabı yapıştırdı. "Londra'ya taşınmakta kararlı."
Can ile Ceren birbirlerine kötü kötü bakarken Başak kapıyı açtı. Üstünde bol bir eşofman, salaş bir tişört vardı ve saçlarını temizlik topuzu yapmıştı.
"Bu ne hal?" diye sordu Ceren içeri girerken.
"Öldüm ya," diye yakındı Başak. "Bir evi toplamak ne kadar da zormuş."
"Benim yanıma taşınsaydın hiç böyle olmazdı."
"Londra'ya taşınmasaydın hiç böyle olmazdı."
Can ile Ceren birbirlerine kötü kötü bakarken abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. "Şu kızın kararlarına saygı duymayı ne zaman öğreneceksin acaba?"
"Biz ona bir şey demiyoruz ki!" diye itiraz etti Can.
"Tabii canım hiçbir şey demiyorsunuz," diye homurdandı Başak. "Hele sen Can! Ağzını bile açmadın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Numara (Matthew Anderson Fanfiction)
FanfictionGörme engelliler yardım amaçlı düzenlenen bu turnuvada hayatımın en büyük korkusuyla 5. kez karşılaşacağımı kim tahmin edebilirdi ki? Bir karar vermem gerekiyordu ve ortada iki büyük seçenek vardı. Ve ben neyi seçeceğimi bilmiyordum. Seçimimin bana...