36. Bölüm
17 Ağustos
Cemre’den
“Günaydın! Sana da günaydın! Ah, günaydın. Sana da günaydın Polen. Sana da günaydın…” Ben böyle günaydınlaşırken Ceren akıllıca davranıp “Herkese günaydın,” dedi. Herkes ona tek tek “Günaydın,” derken ben kendi kendime kızdım. Niye uğraşmıştım ki? Her neyse. Moralimi bozacak kadar önemli değildi.
Bugün son kez sevin, diye hatırlattım kendime. Sonra diğer maça odaklanman gerek.
Bundan sonraki maçımız Polonya ile. Onu da elersek finale çıkmış olacağız. Final tek maçtı. Ki onu da kazanırsak şampiyon olacaktık. Kazanırsak değil, kazanacaktık. Önümüzde zorlu engeller vardı ama bu o kadar da önemli değildi. Kendi oyunumuzu sahaya yansıttığımızda bizim önümüzde kim durabilirdi ki?
Düşünmeyi bırakıp tabağıma yöneldim. Buğra ve ekibi yine bol sağlıklı bir kahvaltı tabağı hazırlamışlardı. Aslına bakılırsa onlar bizden daha çok çalışıyordu. Saat 12 gibi antrenman için otelden ayrıldık ve akşamüzeri geri döndük. Ceren ile sırayla duşa girdik. Daha sonra akşam gideceğimiz yemek için hazırlanmaya başladık. O sırada Matt aradı. Heyecandan önce telefonu düşürsem de sonra durumu toparlayıp telefonu açtım. “Alo?”
“Alo? Nasılsın?”
“İyiyim, sen?”
“İyiyim ben de. Bu akşam bir işin var mı?”
“Evet, yemeğe gidecektik teknik heyetle.”
“Anladım. Tamam, biz de yarın akşam bir şeyler yaparız o zaman.”
“Üzgünüm ama yarın akşam da turnuvada elenenlere veda yemeği var.”
“Ah! Ben onu unuttum.”
“Boş ver.”
“Biz buluşamayacak mıyız şimdi?”
“Yan odalarda kalıyoruz Matt. Balkona çıksak birbirimizi görüyoruz.”
“Tamam o zaman. Bu akşam gelince balkona çıkarsın.”
“Tamam, görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Telefonu kapattıktan sonra üzerimi değiştirdim. Kısa bir kot şort ve salaş bir tişört giydim. Üzerime ince bir hırka aldım. Ceren de kısa bir etek üzerine giydi. Pudra rengi gömleğini içine sokmuştu. İkimiz de hafif bir makyaj yaptıktan sonra otoparka inip bir taksiye bindik. Yemek çok güzel geçmişti. Kızlarla baya bir eğlenmiştik. Buğra da oradaydı ve tüm masayı eğlendirirken alttan alttan bana laf sokup durmuştu. Tabii bunu sadece Ceren, ben ve şef anlamıştık. Diğerlerin durumun farkında değildi.
Otele döndüğümüzde yatma saatimiz çoktan geçmişti. Ceren duşu sabaha bırakıp yatarken ben bir elimde telefon söz verdiğim gibi balkona çıktığımı belirten bir mesaj atıyordum.
“Ben buradayım.”
Kafamı kaldırıp sesin sahibi Matt’e baktım. Şaşırarak “Bunca zaman bekledin mi?” diye sordum.
“Evet.”
Şaşırarak kendi balkonumuzdaki sandalyeye çöktüm. “Çok beklettim mi, diye sormam gerekiyor sanırım.”
“Aslında çok beklettin,” dedi gülümseyerek. “Ama ben seni beklemeye alıştım.”
“Böyle deme. Benim dünyada Matthew Anderson diye biri olduğundan haberim yoktu. Olsaydı hiç seni bekletir miydim?”
“Bekletmez miydin?”
“Hayır, tabii ki. Olsa hemen gelirdim sana.”
“Hemen mi?”
“Hiç bekletmeden.”
“Gelir miydin?”
“Gelirdim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Numara (Matthew Anderson Fanfiction)
FanfictionGörme engelliler yardım amaçlı düzenlenen bu turnuvada hayatımın en büyük korkusuyla 5. kez karşılaşacağımı kim tahmin edebilirdi ki? Bir karar vermem gerekiyordu ve ortada iki büyük seçenek vardı. Ve ben neyi seçeceğimi bilmiyordum. Seçimimin bana...