*Sil baştan başlamak gerek bazen... Hayatı sıfırlamak...*
Yazarın Ağzından...
Vavelya'nın ima ettiği şeyin altında yatan manayı anlayan Arlas'ın kaşları çatılsa da üzerinde durmadı. İkisi de ellerinde ok ve yayla atış yapmak için belirlenen alana geçtiler. Vavelya elini Arlas'a doğru uzatıp, "madem o kadar emeğin geçti bu eve ilk atış hakkı senin." Dedi.
Bunun üzerine Arlas alana geçip atış hakkını kullandı. Havanın karanlık olmasına karşın rengarenk ışıklarla aydınlatılmış bahçede atış yapmak çok da zor olmuyordu çünkü gözünüzü kamaştıran güneş faktörü mevcut değildi malum. Atış tahtasının tam ortasını isabet ettiren Arlas'ın yüzündeki gülüş büyümüştü.
Sıranın Vavelya'ya geçmesiyle Arlas söze atılıp, "Eğer tek atışta tutturamam diyorsan okumu tahtadan çıkarıp geleyim. Sana bir kıyak geçebilirim." diyerek alaya almasıyla Vavelya'nın kaşları hayretle havaya kalktı. Her ne kadar Arlas'ın kasvetli havayı dağıtmak için onu kışkırttığının farkında olsa da azıcık şovdan kim ölmüş diyerek okunu yaya geçirip atış yapacağı yeri güzelce gözlemledi.
Ve onu izleyen Arlas'a gözlerini kenetleyip yayını ustaca gerdi ardından hiç düşünmeden, gözlerini bir kez dahi atış tahtasına çevirmeden atışını yaptı. Arlas'ın bunun üzerine kaşları çatılırken bakışlarını yavaşça tahtaya doğru çevirdi. Gördüğü manzara çatılan kaşlarının hayretle havalanmasını sağlarken Vavelya hala atışına bakmamıştı ama gülümsüyordu. Çünkü biliyordu oku Arlas'ın okunu ikiye yarıp tahtanın merkezine yerleşmişti.
"Bunu nasıl yaptın?" Hala atışın etkisinden çıkamayan Arlas fısıltıyla sorduğu soruya karşın Vavelya," babam sana atış yapmayı sevdiğimi söylerken çok iyi bir okçu olduğum ayrıntısını söylemeyi unutmuş sanırım ama sen şunu unutma güzellikler detaylarda gizlidir. Hem bir daha ki atış denememizde benim okumu da alabilirsin ikinci atışa ihtiyacın olabilir." Gülümseyerek omzuna vuran kızın etkisinden çıkamayan Arlas bir süre duraksadı ardından gülümseyerek evin içine doğru yöneldiler.
Evin kahve dış kapısından girip, kısa koridoru aşıp iki adet merdiven inilince misafir odasına giriliyordu. Koskocaman misafir odası siyah gri koltuk takımlarıyla güzel bir uyum yakalamış gibi gözüküyordu. Koyu gri renginde ve üzeri ince ince çizgilerle süslenmiş duvarda üçlü iç içe geçmiş ayna, tam karşısındaki duvarda da hafif çıkıntı yapılmış, görünmeyecek şekilde kenarına şerit led ışık çekilmiş ve tam ortasına da televizyon yerleştirilmişti. İpekten olduğunu resmen bağıran beyaz gri ve yer yer siyah tonlarını ağırlayan halı üzerindeki tahta renginde orta sehpa ve üzerinde oyun konsolları ile oda içinden çıkmak istemeyeceğiniz türden güzel görünüyordu.
Tavandaki avize sensörlü olduğundan içeriye Vavelya ve Arlas girince otomatik yanmış, yaydığı ışığıyla kenarından sarkan sarı demir püsküllerini altın misali parıl parıl parlatmıştı. Odayı yeterince inceleyince Mutfağa doğru adımladılar. Mutfak girdiklerinde indikleri iki basamağı tekrar çıkmalarıyla ulaşılıyordu. Amerikan mutfak diye de tabir edebileceğimiz türden olan mutfak-çünkü mutfaktan misafir odası gözüküyordu- genel olarak yine siyahın hâkim olmasıyla kendini öne çıkarıyordu. Siyah tezgahlarıyla kuşatılmış mutfakta, yine mutfak eşyaları da siyah tercih edilmişti.
Tam her şey siyah çok boğacak dedirtecekken araya iliştirilen açık gri dolaplar ortama güneş gibi doğmuş ve bu fikri akıldan savurmuştu. Tezgâhın hemen üstünde büyük bir pencere vardı ve bu sayede rahatlıkla güneş alabilecekti. Mutfaktaki turlarını da tamamladıktan sonra dönemeçli şekilde ilerleyen merdiven basamaklarını teker teker çıkıp ikinci kata ulaştılar. Beş tane kapının bulunduğu bu katta Vavelya hemen elini ilkinin kulpuna bastırıp kapıyı araladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhun Sahyası
FantasyBir varmış bir yokmuş diye başladı hikayesi, Ruhu yaralı küçük çocuğun elini, kalbi kırık bir kız çocuğunun tutmasıyla yeniden yazılmaya devam etti. İkisinin de ruhu kırıktı ama onları da yalnızca ikisi anlayabilirdi. Kız parlak bir yıldız, Çocuk b...