"Küçük bir çocuk gibi pembe yalanlarla kandır beni. Doğrular ne zaman mutlu etti ki? Hem hemen kanarım sana. Çünkü içimdeki çocuk hiç büyümeyi kabul etmedi. Onu koynunda büyüten annesi olmadı ki..."
-Arlas Karayel.
"Evet sayın yolcularımız yolculuğumuz iki dakika sonra başlayacaktır. Kemerlerinizi sımsıkı bağlayın ve kendinizi bu yakışıklı çekici bir o kadar da..." Yiğit kendini övme modunu açık unutup saymaya başlayınca Arya sözünü kafiyeli bir şekilde tamamladı.
"Bir o kadar da itici." Yiğit üşenmeden arkaya dönüp Arya'nın kafasına vurduğunda ben içimden sabır dileniyordum.
"Yakışıklı çekici bir o kadar da itici ha? Sevdim bunu." Doğu gülümseyerek mırıldandığında benim de gözüm bir süre onda takılı kaldı. Sonra onu izlediğimi fark edince kendimi direkt başka şeye odakladım ama sanırım fark etmişti.
"Sanki uçak kaldırıyorsun Yiğit sür şu arabayı artık! Gelirsem fena olur." Arlas sonunda konuşabildiğinde onun da benim kadar gergin olduğunu fark ettim. Hatta benim kadar demek az kalırdı. Gerginlikten ölüyordu resmen! Sabahtan beri bir Yiğit'i bir Doğu'yu azarlıyordu. Tamam onlarda çocuk gibiydi bazen abartıyordu ama Arlas'ın hali de hiç iç açıcı değildi. Sakinleşsin diye elimi omzuna koyduğum bana doğru döndü ve sadece bakışlarımdan ne demek istediğimi anlayıp ağzına fermuar çekti.
İşte ihtişam işte anlayış işte Arlas Karayel'di.
"Evet sayın yolcularımız uçuşumuz başlamıştır. Şu an türbülans giriyoruz lütfen sakin olun." O sırada yol hafif taşlı olduğu için sarsıldık. Bu da Yiğit'in yeryüzündeki türbülansıydı sanırım. Espri seviyesine hayrandım.
"Size uçuşla ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum:
Şu anda İslavya semalarından havalanalı yaklaşık 13 dakika oldu. Deniz seviyesinden
29.000 feet ve 8800 metre yükseklikte seyretmekteyiz.Uçuş rotamızı İslavya, Arlenda, Milera ve Elare Ormanı olarak belirledik.
Sağ tarafta İslavya kıyılarını, sol tarafta bulutların arasından İslavya Dağlarını bir iki dakikaya kadar görebileceksiniz. Saat 14.50 de Elare Havalimanı'na inmeyi planlıyoruz. Elara'da bir iki saate sıçtınız yazısını büyük harflerle göreceğiniz -2 derecelik bir hava bir hava bizi bekliyor." Söylediği yüzümüzü güldürürken o sahte pilot işini fazlasıyla abartmış ve direksiyonu büyük bir özveriyle tutuyor sanki gerçekten uçak uçuruyormuş gibi heyecanla sürüyordu arabayı. Ayrıca sağ tarafımızda İslavya kıyılarını falan da göremiyorduk neden mi çünkü İslavya'nın denize kıyısı bile yoktu!
"Acil durumlarda koca kafalarınızın üzerinden bir oksijen maskeleriniz düşecek lütfen çocuklarınızdan önce kendinize tutun. Böyle bir durumla karşılaşırsak olabildiğince sakin kalın. Söyleyeceklerim bu kadardı çok yakışıklı ve harika yabancı dil aksanı olan pilotunuz olarak iyi uçuşlar dilerim." Sonunda sustuğunda bu defa Doğu ortalığı karıştırdı. Ne olurdu sakin bir yolculuk yapsak kaostan mı hoşlanıyorlardı anlamıyordum ki?
"Yani oksijen maskelerini kendimiz takıyoruz ve Yiğit'e takmıyoruz değil mi? Doğru anladım. Yiğit malum çocuğumuz gibi."
"Şşt şoförün dikkatini dağıtmayın." En son olaya ben el atınca hepsi sessizce koltuklarına sindi. Bir yarım saat kadar sonra hafifçe gözlerim kapanmaya yüz tutarken omzumun üzerinde hissettiğim ağırlıkla tekrar gözlerimi araladım. Hissettiğim ağırlığın sebebi çoktan uykuya dalmış Arlas'ın başının omzuma düşmesiydi. Uyurken o kadar savunmasız görünüyordu ki her ne kadar uykumun kaçmasına sebep olacak olsa da bir süre sessizce yüzünü seyrettim. Hem de dikiz aynasından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhun Sahyası
FantasyBir varmış bir yokmuş diye başladı hikayesi, Ruhu yaralı küçük çocuğun elini, kalbi kırık bir kız çocuğunun tutmasıyla yeniden yazılmaya devam etti. İkisinin de ruhu kırıktı ama onları da yalnızca ikisi anlayabilirdi. Kız parlak bir yıldız, Çocuk b...