3 Gün Sonra...
"Canım evim. Canım yatağım. Canım mutfağım, koltuklarım, bilgisayarım. Ah sizi ne kadar özledim bilemezsiniz!" Yiğit'i evine bıraktığımızda kapının girişinde verdiği tepkileri inceledik.
Doğal alanına salınan Y. Arslan türündeki canlı avına doğru ilerliyordu. Bu canlılar yapışkan olduklarının yanı sıra ani ruh değişimlerine de sahiptir. Avını gözüne iyice kestiren Arslan ani bir hareketle üzerine doğru atıldı ama avcıyken birden ava dönüştü. Karşısındaki bukalemun onu ensesinden yakalayıp ani bir atakla ormana doğru sürüklerken sürüdeki diğer hayvanlar olanları merakla izliyordu. Aralarında yürüyen mantık olan hayvanımız Ars-bu doğada yeni keşfedilen bir tür- bu birbirini yiyen canlılara doğru ilerleyip öyle bir bakış attı ki hepsi geri çekilip kendi bölgelerine sindiler. Ve böylece ilk defa bir belgesel kansız bitti."Birbirinize çatmadan en fazla kaç dakika durabiliyorsunuz?" diye sorunca Arlas Arya atıldı.
"Sanırım en fazla beş dakika!" diye bağırarak içeri adımladı. Bir süre Yiğit'in evinde lafladık. Yiğit benim dairem büyüklüğünde bir eve sahipti. Girişte geniş bir balkonu vardı, evin dışı bej rengindeydi ve iki katlıydı. Girdiğinizde mutfak direkt solunuzda kalıyordu ve krem renginin hakimdi. Mutfağa kısa bir bakış atıp koridora doğru ilerledim.
Duvarlarda Yiğit ve kardeşi Erinç'in fotoğraflarının asılı olduğu koridordan geçerken küçük bir çerçeve dikkatimi çekti. Benim duraksamamla hepsi durduğunda çerçeveyi dikkatlice elime alıp incelemeye başladım. Fotoğrafta yedi sekiz yaşlarındaydık. Erinç benim bacağıma sarılmış Yiğit kollarını göğsünde toplamış bize trip atıyordu. Erinç oldum olası beni çok severdi, Yiğit'se buna çok kızardı hatta çoğu zaman kıskanırdı.
O dönemde Yiğit'in annesi Melek Hanım da yaşıyordu, Yiğit'in annesi patlama sonucunda yayılan salgında vefat etmişti. Babası ise onları çok küçüklerken terk etmişti. Erinç annesinin ölümünü kaldıramadığı için dedesinin yanındaki çiftlikte kalmaya başladığını duymuştum ama o süreçte bizimde göç etme durumumuz olduğu için herkes kendi derdine düşmüştü. Yiğit'le en son sohbetimizde Erinç'in güzel sanatlar bölümü okuduğunu söylemişti. Yine Arlenda'daydı ama başka bir eyaletinde kalıyordu. Ama ne yazık ki onu ziyaret etme fırsatı bulamamıştım daha.
Fotoğrafı yerine bırakırken gözlerim yine dolu doluydu. Anılar her yerdeydi, geçmiş sizin peşinizi bırakmayan tutuklu kalmış bir saat gibiydi. Bir fotoğraf karesi, bir şarkı, bir koku, unuttuğunuzu söylediğiniz her şeyin bir anda zihninizi ele geçirmesine yeterli olabilirdi.Unuttuğunu düşündüğün, zihnindeki sandığa kilitlediğin duyguların çıkmak için an kolluyor. Yazmıştı nota Kayra. Haklıydı unuttuğumuz her anı aslında zihnimizin köşesinde bir sandıkta kilitliydi yalnızca ve sadece küçük bir ayrıntı tüm emeklerimizin boşa gitmesi için kafiydi. Tekrar ilerlemeye devam ettiğimde sola dönüp salona ulaştık. Salonunda lacivert renkler ağırlıklıydı tabi ki onun evi bundan farksız olamazdı çünkü Yiğit'in mavi takıntısı vardı nedenini çözemediğimiz şekilde.
Babamı ve beni maviden soğutan hayat başkalarını aşık hale getirebiliyordu işte.
Üzerimiz başımız hala dağınık olduğundan çok fazla oyalanmayıp Yiğit'e kısaca veda ettik ve Arya ile Doğu'yu Arya'nın konutuna bırakıp biz de Arlas'ın evine pardon sarayına doğru yola çıktık. Yolculuğumuz sessizdi ama arkada kısık sesli Beethoven'in Ay ışığı senfonisi çalıyordu. Piyona sesini oldum olası huzur verici buluyordum ki bence insanı rahatlatma etkisine de sahipti ama denememe rağmen hiçbir zaman çalamamıştım. Bu da içimde kalan bir ukdeydi."O fotoğraftaki sendin değil mi? o fotoğrafı belki yüzlerce defa gördüm ama senin olduğun aklımın ucundan bile geçmemişti."
Arlas arabadaki sessizliği bozunca heyecanla başımı salladım. "Evet Erinç beni çok severdi hatta Yiğit onu kıskanırdı. Çok komiklerdi sürekli kavga ederlerdi." dedim anıların verdiği buruk sevinçle. Heyecanıma gülümseyen Arlas elimi zarifçe kavrayıp dudaklarına götürdü ve küçük bir buse kondurdu. Yaptığı içimi kıpır kıpır yaparken elimi indirip dizinin üzerine bıraktı. Sanki o burada dursun varlığını her zaman hissedeyim der gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhun Sahyası
FantasyBir varmış bir yokmuş diye başladı hikayesi, Ruhu yaralı küçük çocuğun elini, kalbi kırık bir kız çocuğunun tutmasıyla yeniden yazılmaya devam etti. İkisinin de ruhu kırıktı ama onları da yalnızca ikisi anlayabilirdi. Kız parlak bir yıldız, Çocuk b...