"Her şeyin ilki aynı zamanda unutulmazıdır. Bir bebeğin ilk anne deyişi, bir çocuğun ilk adımları veya bir duygunun ilk defa tadına varmak..."
Arlas tekrar yola döndüğünde ben de huzurla iç çektim. Artık Arlas'ın gözündeki beni görmüştüm ve bu durumdan kıvanç duyuyordum. Hava aniden bozmuş ve hafif yağmur çilemeye başlamıştı. Cama vuran damlaların sesinin dışında arabadan çıt çıkmıyordu. Sanırım Arlas'ın sözleri zaten söylenecek tüm sözlere bedel olmuştu. Yolda gece ben de toplanacağımızı bu yüzden Arya'lara gitmenin gereği olmadığını fark ettik.
Saat çoktan akşamın yedisi olmuştu.
"Kâğıdı yanımda taşıyorum. Her an aklımıza bir fikir gelebilir diye." Arlas tekrar konuşmaya başladığında çakıl taşlarıyla çevirili giriş kısmına çoktan gelmiştik. Arabayı rastgele park edip kemerini çözdüğünde ben de aynı şekilde kapıyı aralayıp kendimi dışarıya attım. Üzerimde deri ceketim olmasına rağmen şiddetlenen yağmurda üşümeye başlayınca hızlıca kapıya koştum.
Yağmurdan değil, soğuktan kaçtım.
Çantamın içindeki metali hızla kavradım ve kapıyı araladım. İşte ben geldim evim!
"Hava aniden bozdu, babanla alakalı olabilir mi?" Arlas'ın da hızla içeri girerken yönelttiği soruya olumsuz manada başımı salladım. "Babamın gücü çok zayıfladı, benim güçlerim bile daha fazla. Taştan ayrı kalırsam muhtemelen benim de o hale gelir." dedim ıslanmış deri ceketimi üzerimden çıkarırken. Arlas hiç ceketini çıkarmaya tenezzül etmeden kendini koltuğa atınca göz devirdim. Islak ıslak nasıl oturursun o koltuğa ama ya!
"Senin çalışmalara burada devam etmeye ne dersin?" gücümü kullanmamdan bahsediyordu ama bu pek iyi fikir sayılmazdı.
"Başına bela açmam muhtemel. Tamamen kontrolünü sağlayabilmiş değilim." Söylediğime başını salladı. Bu işten en iyi babam anlardı o da biliyordu.
"O halde sana atış öğretebilirim. Ama okla değil o işte başarılı olduğunu gördük. Kastım silahtan. Çocuklar gelene kadar deneriz ne dersin?" bu konu ilgimi çekince hızla onayladım. O şeyi kullanmayı öğrenmek istiyordum ama birinin canına kıymak için değildi. İlgimi çekiyordu.
"Sanırım bu reddedemeyeceğim bir teklif." Dediğimde yine gülümsedi. Bugün çok gülümsedin ama sen, yetmez mi beni mahvettiğin. Hızla oturduğu koltuktan kalkıp bahçeye açılan cam sürgülü kapıya yöneldiğinde peşine takıldım. Ceketinin arkasına gizlenen siyah silahı avuçlarının arasına aldı ve peşinden gelip gelmediğimi teyit etmek için arkasına kısa bir bakış attı. Sonunda benim için yaptırdığı atış sahasına geldiğimizde pür dikkat hareketlerini inceliyordum.
"Öncelikle sakın nefesini tutma ve kendinden emin tut daha sonra pozisyonunu al ve hazır olduğunda çekinmeden tetiğe bas." Elindeki silahı hızla kavradı ve hemen kendini hazırlayıp hiç düşünmeden ateş etti. Silah sesiyle kuşlar çırpınarak kaçıştığında ellerimle kulaklarımı bastırma isteğimi göz ardı etmeye çalıştım.
"Şimdi sıra sende. Al bakalım." dedi ve silahı bana uzattı. Soğuk metali elim kavrayınca bir an ürperdiğimi hissettim. Derin bir nefes çekip kendimden emin bir tavırla vuracağım noktayı hedef aldım. Arlas da nefes kadar yakınımda tutuşumu hafifçe düzeltti. Onun dokunuşuyla istemsiz yutkunduğum sırada gözlerimiz kesişti.
Gözlerimiz gereğinden fazla süre birbirimizin üzerinde oyalanınca bu defa yutkunan taraf o oldu. Keskin bir bıçak gibi tenimizde dolaşan sessizlik bizi ele geçirirken gözlerini ilk kaçıran ben oldum. Bu ani yakınlık nefes alışveriş hızımı bozarken o da dişlerini sıkıp benden uzaklaştı. Bu anı unutmak için hızla tetiği kavradığımda bir çift elanın üzerimde olması işimi hiç de kolaylaştırmıyordu. Tek gözümü kısıp hedefe doğru ateşlediğimde sonuç mükemmel olmasa da idare ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhun Sahyası
FantasyBir varmış bir yokmuş diye başladı hikayesi, Ruhu yaralı küçük çocuğun elini, kalbi kırık bir kız çocuğunun tutmasıyla yeniden yazılmaya devam etti. İkisinin de ruhu kırıktı ama onları da yalnızca ikisi anlayabilirdi. Kız parlak bir yıldız, Çocuk b...