"Saat ölüme çeyrek kala, ben sende tutuklu hala."
Arlas Karayel'in Ağzından...
Bum...
Tek bir patlama sesi...
Ve tüm hayatım ellerimin arasına yığılıp kaldı.
Kuş gibi... Kuş gibi yığılıp kaldı kollarıma... Bir kez daha ve ben yine onu koruyamadım...
"Hayır!" diyebildim sessizce ardından göğsünün altından sızan kırmızı rengi görmem aklımı kaybedecek raddeye gelmeme neden oldu. Bu defa haykırdım, "Hayır!" diye. Bağırmak istedim. Her şeyimi aldınız zaten benden demek istedim. Annemi, babamı arkadaşlarımı... Bir tek o kalmıştı demek istedim, tek söyleyebildiğimse küçük bir hayırdan başkası olamadı.
Takılı kalmış plak gibi ardı ardına sayıkladım, "Hayır!" diye. O olmazdı! O değildi! Onu daha yeni bulmuştum ben, kaybedemezdim, olmazdı!
"Ars." Dedi gülümsemeye çalışarak kollarımın arasından, seslenmesiyle gözlerimi yarasından çekip gözlerinin içine baktım.
Çok güzeldi gözleri. Bal gibiydi. Her ağlayacak gibi olduğunda yaşlar bal olarak akacak sanırdınız. Yine dolu dolu baktı gözlerime ama bu defa bal değil acı akacak gibiydi.
"Söyle güzelim, söyle." Dedim ağlamaklı bir sesle ardından hafifçe burnumu çektim. Artık gözleri dolan tek taraf o değildi. Elimi yanağına koyduğumda gözlerini sıkıca yumup hafifçe inledi ve bedeni kasıldı. Canı yanıyordu, biliyordum çok canı yanıyordu.
"Nefes alamıyorum." Diye iç geçirdikten sonra eli elimin üzerine kapandı ve acısının binde biri bile olamayacak şekilde elimi sıktı. Elleri birden buz kesmişti, hafifte titreme almıştı vücudunu. Isıtmak için kabanımı çıkardım. Üşümesin istedim. Bana sarıldığında ısınıversin ama ona sarılmam şimdi acıdan fazlasını vermeyeceğini bildiğimden sadece ceketimi sarabildim ona.
"Yine senin canın acıyor ve ben sana yine merhem olamıyorum değil mi? Oysa sen benim her yaramı sararken bu sana haksızlık değil mi?" dedim acıyla. Haksızlıktı. Hem de hayatın attığı en büyük kazıktı bu bize. O benim her yaramı sarmayı başarırken ben ona iyi gelemiyordum. Ben ona zarardan başka bir şey getirmiyordum.
"Üşüyorum Arlas. Sen de mi böyle hissetmiştin?" diye mırıldandı ardından küçük bir hıçkırık kaçtı dudaklarından. "Sen de mi çok üşümüştün öldüğünü sandığında? Bu kadar canın yanmış mıydı? Bak benim yanımda sen varsın. Dahası yokmuş Arlas, ölürken yalnız olmak istemezmiş insan. Ben şanslıyım değil mi? Ölüyorum ama yalnız değilim..."
"Değilsin tabi. Ben varsam sen yalnız değilsin. Lanet kafamı sikeyim! Seni buraya hiç getirmemeliydim. Yiğitlerle kalmalıydın. Bu olmamalıydı Vavelya. Olmamalıydı!" acı içinde haykırışım devam ederken yarasına baskı uyguladığım elimi durumuna bakmak için hafifçe kaldırdığımda küçük bir çığlık attı. Yarası çok kanıyordu ve bu hiç iyi değildi. Biraz daha baskı uygularken diğer yandan da cebimdeki telefonu çıkarıp Yiğit'i aradım. Ama ulaşılamıyor sesi beynimin içinde yankılanırken hırsla elimdeki telefonu atıp Vavelya'ya baktım.
Hadi Arlas düşün! Hani sen çok zekiydin hani sen her şeye mantıklı bakabilirdin nerede lan senin zekân? Bulsana buna çözüm! Canın gidiyor çözüm bulsana!
"Arlas!" Vavelya gözyaşları arasında tekrar bana seslendiğinde alnına küçük bir öpücük kondurup alnını alnıma yasladım. O devam etti konuşmaya acımasızca bense ölmeye...
"Eğer ölürsem sakın babama taşları verme! Onu kimse durduramaz duydun mu beni? İşler çığırından çıkar. Buğra'yı da unutma o ağlamaz bile yanında dimdik durur ama içi... İçi kan ağlar, yalnız kalınca ortalığı yıkar. Duygularını dışa vurmayı sevmez o Arlas. Yanında ol onun lütfen! Azıcık hatırım... Hatırım varsa sen de ona benim yapamadığımı yap! Yanında ol." O ölürken bile her şeyi düzene koymaya çalışırken acıyla, "Sus!" diye mırıldandım. Onu bu halde görmek yetmiyormuş gibi beni ölümünden sonrasına hazırlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhun Sahyası
FantasyBir varmış bir yokmuş diye başladı hikayesi, Ruhu yaralı küçük çocuğun elini, kalbi kırık bir kız çocuğunun tutmasıyla yeniden yazılmaya devam etti. İkisinin de ruhu kırıktı ama onları da yalnızca ikisi anlayabilirdi. Kız parlak bir yıldız, Çocuk b...