Bölüm ³⁵

421 42 62
                                    

Karşımda gördüğüm kişi bir zaman Klaus ve Alicia ile okçuluk merkezine gittiğimiz sırada pembe tayt, kırmızı tişört giyen kızdı.

Onu burda görmek kafamı karıştırmıştı. Klaus'la olan küçük atışmalarından sonra onu hiç görmemiştim.

Ona şüpheli şüpheli bakmaya devam ederken arkadan Hürrem Sultan elbisesi giymiş Klaus geldi ve kızın koluna girdi. Gözlerim daha çok açılırken ne olduğunu çözmeye çalışıyordum.

Klaus: Sultanının karşısında eğil köle!

Koşarak Klaus'a sarıldığımda gözlerime yaşlar hücum etmişti. Ne kadar da özlemiştim onu, kendimden bir parçayı. Kardeşim olduğunu öğrendiğim zaman aklıma geldiğinde gözlerim daha çok kızarmıştı ve bunun sadece başlangıç olduğunu biliyordum.

Klaus'un eli sırtımda dolaşırken saçlarıma bir öpücük bıraktı. Her ne kadar aynı yaşta olsak da bazen ona ablalık yapıyordum fakat şimdi onun bana abilik yapma zamanıydı.

Klaus: Makyajımı bozacaksın şimdi. Çok uğraştım ben buna.

Gülerek söylediği şeyde bile gözleri yaşarmıştı. Yanağını öptüm ve yanımızdaki kıza döndüm. Gözlerimi ikisinin üzerinde dolaştırırken cevap bekliyordum.

Bella: Ben Isabella, kısaca Bella. Benim kıyafetimi eleştirdiğiniz günü hatırlıyorsundur. O günden sonra Klaus oraya tekrar gelmeye başlayınca tanıştık, muhabbetimiz ilerledi...

Alanis: O gün için kırgınsan özür dileriz, hiç iyi bir gün değildi.

Bella: Hiç önemli değil.

Arkamı döndüğümde Lowell ve Klaus'un karşı karşıya durduklarını gördüm. Klaus abilik yapmayı biraz aşırıya kaçırmış olacak ki Lowell'ın etrafında dönüp korkutucu bakışlar atıyordu.

Alanis: Hadi Klaus, herkesi çok özledim. Sonra devam edersiniz.

Klaus: Sadece götün güzel olduğu için, ha bir de Alanis'in hatırına seni içeri alıyorum.

Lowell da göz devirerek içeri girdiğinde yanıma geldi ve herkesin olduğu salona doğru ilerlemeye başladık.

Lowell: *fısıldayarak* Bir kardeşin olduğundan bahsetmemiştin, daha doğrusu kendin hakkında hiçbir şeyden bahsetmemiştin.

Alanis: Daha dur, bunlar hiçbir şey.

Lowell: Tanrım koru.

İçeri beraber girdiğimizde arkamızda Bella ve Klaus vardı. Bu sefer gerçekten ağlamaya başladığımda Alicia, Sasha ve Linda yanıma gelip sarıldılar. Bu sefer hepimiz ağlıyorduk.

Allison da arkada ağlamadan durmaya çalışıyordu. Ona da bakıp gelmesini işaret ettiğimde gelip omzuma vurdu ve kızgın bakışlarla bakmaya başladı. En sonunda dayanamayıp bana sarıldı.

Onlara sahip olduğum için çok şanslıydım ve ben son iki yılı onlarsız geçirmeyi tercih etmiştim. Kızgın olmaları gayet doğaldı ama bir yandan da ihtiyacım olduğunu biliyorlardı.

Onlar çekildiğinde Luther koca cüssesiyle gelip sarıldı. Elleri arasında kaybolmuştum. Duruma gülerken iyice psikolojim gitmişti. Bir yandan ağlıyor, bir yandan gülüyordum.

Arkada duran ve sarılmayı bekleyen Diego'yu gördüğümde gülmem daha çok artmıştı. Klaus ona zorla Kanuni Sultan Süleyman kıyafeti giydirmişti ve bir zaman sonra bunu sevdiğini görebiliyordum.

Alanis: *Diego'nun önünde eğilerek* Hünkarım...

Diego: Gel buraya deli.

Herkes Lowell'a garip bakışlar atmaya başlayınca kendini tanıtmaya başladı.

Lowell: Ben Lowell, Alanis'in arkadaşıyım.

Klaus: Sadece arkadaşındır umarım.

Onlar konuşurken ben etrafta göz gezdiriyordum. Aradığım biri vardı. Her ne kadar ona kırgın olsam ve konuşmaktan çekinsem de özlemiştim. Hem de fazlasıyla.

Allison: Aradığın kişi yukarıda bir yerde olabilir.

Alanis: Hey All! Ben birini aramıyorum.

Luther: Hıhım tabii.

Lavaboya gitmek için çıktığım o merdivenlerden sola sapmak yerine sağa döndüm ve eski odamın kapısının önünde durdum. Yavaşça kapıyı açtım ve yüzüme çarpan sıcak havayla biraz da olsa rahatladım.

Masaya dokundum yavaşça, elime tozlar bulaşmıştı. Kimse benden sonra dokunmamıştı demek ki. Dolabımı açtım, akademi formalarıma bakakaldım. İlk günleri hatırladım.

Yatağın yanındaki tekli koltuğa oturdum ve gözlerimi kapatıp düşüncelere daldım. Artık bir şeylerle yüzleşmenin zamanı geldiğini düşündüm.

Yatağın altına eğildim ve kemanımı çıkardım. Tellerinde ellerim gezerken bir yandan da Vanya'yla beraber çaldığımız zamanları düşünüyordum. O zamanları geri almak isterdim.

Kitaplıktaki kitaplara teker teker bakarken Ben'i düşündüm. Sevdiği kadınla beraber o da kahraman olmuştu. Her hafta yaptığımız okuma yarışmaları, birbirimize sorular sormamız... Şimdi bir düş kadar uzaktaydı.

Yüzleşmediğim son bir kişi kalmıştı, artık hazır olmalıydım. Hemen bu işi bugün bitirmeli ve içim rahat hayatıma devam etmeliydim. Her şeyi unutmaya çalışmalıydım, belki de üzerlerini kapatmaya. Zordu ama imkansız değildi.

Bu cesaretle hızla odamdan çıktım ve onun kapısının önünde durdum. Eskiden olsa hiç tereddüt etmeden içeri dalar ve boynuna atlardım. Ama ne o eski Five'dı ne de ben eski bendim.

Kapıyı yavaşça tıkladım. İçeriden ses gelmedi ama hareketlenmeler duyuluyordu. Tekrar tıkladım, bu sefer o hasret kaldığım ses yükseldi.

Five: İşim var, gelmeyeceğim.

Bu sefer kapı kolunu çevirdim ve içeri hem gözlerim dolu hem dudaklarımda bir tebessümle girdim. Gördüğüm manzarayla tebessümüm soldu, hevesim kursağımda kaldı.

Selamm, nasılsınız?? Bölümü beğendiniz mi? ^-^

Sizce Alanis ne gördü? Teorileri alayımm.

Sizce yazarken kimlere ağırlık vermeliyim? Arka planda kaldığını düşündüğünüz biri var ?

Online Muah ♥️

Kemanlardan Çıkan Gerçek | TUAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin