Güney Minneapolis'te rekorlar kitabına giren dünyanın en sessiz odası varmış. Tüm yankıları emen odada sesin kaynağı sadece siz oluyormuşsunuz. O odada en uzun süre kalan kişi, sadece 45 dakika dayanabilmiş.
İtiraz etmek istiyorum okuduğum habere.
Ben kendi dairemin içinde 51 gündür can çekişiyorum, haberiniz yok; diye bağırmak istiyorum. Sinirlenip bilgisayarımı kapattığım anda, bilgisayarımın gürültülü fanı sahneye veda ettikten sonra biraz önceki gerçek yüzüme çarpıyor. Yalnızlık şehrimin sessizlik rüzgârları kasıp kavuruyor ruhumu. Gece daha tam bastırmasa da uyku tatlı tatlı uyuşturuyor zihnimi. Gerçeklerin çirkin ve kanatan yüzlerini görememem için vücudumu gevşeten parmaklarıyla gözlerimi örtüyor. Göz kapaklarımın ardındaki huzurlu diyarların sözünü veriyor. Uslu bir çocuk gibi yatak odama yürüyorum.
Günlüğüm yatağın Bora tarafının üzerinde masumca bekliyor beni. Geriye kalanların sadece cümleler olduğunun fiziksel kanıtı bu olsa gerek, diyorum.
Doktor Hazal Hanımın yazarak anlatma ödevini olduğundan çok daha büyük bir amaç hâline getiriyorum. Yarınlarımın belirsizliğinden korkup buram buram geçmişim kokan satırlarıma sığınıyorum çoğu zaman. Geleceğim, griliğinden ruhumun sıkıldığı bir sis bulutu; bugünüm, ortasında çaresizlik olan bir labirent; geçmişim, duvarlarını yalandan sözlerle ördüğüm bir masal şatosu...
Ve ben ısrarla çürük temelleri olan renkli sarayın üstüne çökeceğimi bile bile, sırf mutluluğun suretini anımsayabilmek için, o heyecan verici riski alıyorum her gece kalemimden dökülen kelimelerle. Defterime kaybettiğim huzurun hatırlayabildiğim kadarını yansıtmaya çalışıyorum. Geleceğimin sisinde eğer boğulursam, mutluluğun varlığını unutmamak için...
Boş sayfaya ulaşmak için defterimin mürekkebi kuruyan paragrafları hızlıca geçerken saatler önce arkadaşım Cem'in söyledikleri aklıma geliyor.
"Kimseyi tanımak mümkün olmuyor, öyle değil mi?"
Günün telaşı içinde unuttuğum kızgınlığım harlanıyor. Kalbim şaha kalkarken inadımın kanatlarında geçmişime uçuyorum. 14 yıl öncesine, en başa dönüyorum ister istemez. Sırf haksız olduklarını kanıtlayabilmek için. On dört yılın boşa olmadığını savunabilmek için... Ellerim benden önce yazmaya başlıyorlar. Parmaklarım hırsla dans ediyor sanki sayfanın üzerinde.
Not:
Biliyorum, kısacık.
Gelecek bölüm çok daha uzun olacak merak etmeyin. Sınavımı atlattım, uykusuz haftamın acısını çıkardım ve artık yazma moduna geçtim. 9 Nisan'ı bekleyenleri daha bekletmek istemediğim için şu parçayı koymadan edemedim. Hikâyenin ilk bölümlerini biraz düzenleyeceğim, diğer bölümü eklemeden hemen önce. Size tavsiyem yeni bölümü yüklediğimde, onu okumadan en baştan tekrar okumanızdır düzenli hâliyle. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsanevi (Efsanevi #1)
Fiksi UmumKelimelerin aslında tahsisli ruhkurtaranlar olduğunu bilir miydiniz? Haydi, çekinmeyin, sorumun üzerine hissetmekten bir an olsun korkmadan düşünün. Gözlerinizi kapatın, boyutlarla inatlaşırmış gibi algınızın sınırlarını zorlayın, gerçekl...